(ZeplinArt Şubat 2024 sayısından) Şiirlere, şarkılara, resimlere, filmlere ve hatta başka aşklara ilham kaynağı olmuş, yüzyıllara meydan okuyan aşklar vardır. Bu destanlaşmış aşkların zamana ve coğrafyaya rağmen değişmeyen yegane ortak özelliği,kahramanlarının kavuşamamış olmalarıdır. Hepimiz bunu bilir yine de ebedi aşka inancımızı yitirmek istemez, hayatta ve birlikte olsalar belki de öznelerinin sahip çıkmayacakları kadar sahip çıkarız o aşklara. İşte Abelard ve Heloise’inki de bunlardan biri.
12.yy. Fransası’ndayız. Kahramanlarımızdan Pierre Abelard (1079-1142) soylu ve zengin bir ailenin çocuğu olarak doğar fakat hayatına bir asilzade olarak devam etmek yerine erken yaşta mirasını ve unvanını reddederek zamanının en büyük felsefi ve teolojik fikir adamlarıyla derslere katılmaya başlar. Çalışkan, zeki ve hırslıdır. Bu özellikleriyle yıldızı kısa sürede parlayan Abelard, içinde bulunduğu akademik çevreyi terk edip henüz yirmi üç yaşındayken Melun’da kendi okulunu kuracak kadar cesur ve küstahtır da aynı zamanda. Başarıyla sürdürdüğü bu görevi iki yıl sonra sağlık sorunlarını bahane ederek bırakır, Paris’e ve yola başlarken birlikte olduğu isimlerden Champeux’lu William’la çalışmaya geri döner.
Peter Abelard-Portre,
Charles Maudit’in gravürü,
Bibliothèque nationale de France

Başta tümellerin doğası üzerine o meşhur tartışmaları olmak üzere kişisel ve bilimsel tartışmalar ve gerginlik aralarından eksik olmaz. Abelard bir süre sonra Laonlu Anselmus ile teoloji çalışmaya başlar. İçinde bulunduğu akademik çevreye muhalefetini gizlemez ve Anselmus’un öğrencilerinin çoğunu kendine çeker, dolayısıyla pek çok diğerinin de düşmanlığını kazanır. Bu kutuplaşma büyüyeyerek Abelard’ın kendi kitabı Thelogia Summi Boni’yi yakmaya zorlanmasına ve 1140’ta Abelard ve takipçilerinin aforoz edilmesine kadar varacaktır.
Abelard tüm dehasına ve çalışkanlığına rağmen aykırı düşünceleri ve kibirli karakteri sebebiyle kariyeri boyunca entelektüel çevrelerce dışlanır. Hep karşı durumda olmak, dayatılanlara tavır almak, akademik ve toplumsal mercilerdeki gelenekleri yadsımak karakterinin gereğidir adeta. Kariyeri, hatta ömrü boyunca amacı kuşku uyandırmak değil, kuşku uyandırarak sorgulamayı ve ardından gerçeği aratmayı öğretmek olmuştur. Bazı kaynaklara göre Abelard’ın ilerleyen yaşlarında yaşadığı zorlukların sebeplerinden biridir biriktirdiği hasımları. Dayatılmış ve sorgulanmayan kilise doktrinini skolastik düşünceyle tanıştırıp dinin dogmalarını felsefenin ilkeleriyle sorgulamanın kapısını aralamıştır ki yaşadığı dönem göz önünde bulundurulacak olursa bu devrimci bir harekettir. Başına bela olan karşı koyamadığı devrimci ruhuyla çalıştığı alanlarda ortaya koyduğu yenilikçi düşünceler, ilerleyen dönemlerde benzer çalışmalara ilham kaynağı olacak ve hatta kimi fikirleri başka düşünürlere atfedilecektir.
Kariyerinin zirvesinde olduğu bir dönemde Paris’te Heloise ile yolları kesişir. Ya da Abelard zafer sarhoşluğuyla sıranın dünyevi hazlara geldiğine karar verip kendisine en layık gördüğü genç, güzel ve akıllı Heloise’ı gözüne kestirir mi demeli?

Kimbilir, belki de Heloise’dir pek çok diğerleri gibi onundehasının büyüsüne kapılan. Henüz on beş yaşında, çağının kadınlarının sahip olduğu entelektüel ve bilişsel becerilerin çok ötesinde donanıma sahip zeki, güzel ve aydın bir kadındır Heloise d’Argenteuil (?-1163). Genç yaşına rağmen Latince, Yunanca ve İbranice bilmekte, zekası, içgörüsü ve okuma-yazma yeteneğiyle anılmaktadır.
Heloise d’Argenteuil – portre, 19.
yüzyıl gravür çalışması,
Österreichische Nationalbibliothek
Tarihe öznelerinden biri olduğu büyük aşkla beraber Fransız filozof, yazar, bilgin ve başrahibe olarak kaydedilecektir. Aynı zamanda vasisi ve önemli bir din adamı olan -bir rivayete göre Heloise’e aşık- dayısı kanon Fulbert’le birlikte yaşamaktadır. Genç kız dönemin önemli düşünürlerinden olan Abelard’dan ders almaya başlar ve kendisinden yirmi yaş büyük öğretmeniyle aralarında tutkulu bir aşk başlar. Kapalı kapılar ardında gizlice sürdürülen bu birliktelikten dünyaya bir çocuk gelir.
Aşıklar, güveninin kötüye kullanıldığını ve aile onurunun zedelendiğini düşünen dayı Fulbert’in öfkesiyle yüzleşirler. Abelard Heloise’e olan tutkusu ve itibarı arasında kalır ve her ne kadar dayısının öfkesini yatıştıracağını düşünerek Heloise’le evlilik bağı kursa da itibarını da göz önünde bulundurarak genç kızı gözlerden uzak tutmak için bir manastıra gönderir. Bunu öğrenen Fulbert bir gece baskınıyla Abelard’ı hadım ettirir. Yaşadığı utançla hayatını şehirde devam ettiremeyeceğine karar veren Abelard bir başka manastırda inzivaya çekilir ve gençliğinin baharındaki Heloise’den de kendisini Tanrı’ya adamasını ve rahibe olmasını ister.
Uzun yıllar birbirlerinden haber alamazlarken Abelard kah o manastırda kah bu manastırda hayranı olan öğrencilerini kabule ve ders vermeye devam eder. Aşıkların tarihe geçmiş ünlü mektupları işte bu yılların sonrasına rastlar. Heloise kendi iradesi dışında aşığını memnun etmek için katlandığı manastır hayatını çekilmez bulmaktadır ve bunu sorguladığı ilk mektubunu kaleme alır. Heloise genç yaşına rağmen ilişkiyi asıl sahiplenen, cesur, tutkulu ve gerekirse bu uğurda her şeyi kaybetmeyi göze almış taraftır. Abelard yaşça kendisinden çok küçük öğrencisini baştan çıkarmakla kalmayıp genç kızı manastıra kapatmış, bedbaht bir kadere terk etmiş ve sözüm ona bunu genç kızın iyiliği için yapmıştır.
Mektuplarında sık sık aşklarının imkansızlığını, birbirlerini bir daha görmemelerinin en doğrusu olacağını, ilişkilerinin yaşattığı utanç ve acıdan kahrolduğunu, gerçek huzura kavuşmak için Tanrı’ya yönelmeleri gerektiğini yazar. Bir yandan da çelişkili aşk mesajları vermeye devam eder. Abelard ve mağduriyeti mektupların başlıca unsurudur. Yaşadığı utancın telafisi yoktur, kızın türlü türlü ‘her şeye rağmen’ kavuşma girişimlerini reddeder.
Bir yanda “Elin değmiş bu mektuba! Aşık olduğum elin. Ah Abelard, dokunuşlarını bana taşıyan o kağıdı, o mürekkebi nasıl seviyorum. Ruhunu kurtarmak istediğini söylüyorsun, ben yalnızca aşkımızı kurtarmak istiyorum. Sevmek günahsa eğer, günahkarım ben, tövbe de etmem. Günahkarlığı iyi becerdiğim için şükürler ediyorum. Dualarını kabul edip tutkunu reddeden bir Tanrı’ya inanmamı nasıl istersin benden? Seni benden almak istiyorsa nefret ediyorum O’ndan” diyen Heloise, öbür yanda kah genç kızı mektupsuz bırakan kah “Düşün ödediğimiz bedelleri. Aşkın kısacık hazzıyla karşılaştır, değiyor mu? Unut beni, benim değil Tanrı’nın önünde eğil çünkü insana duyulan tutku huzur verici değil.” diyerek onu cevaplayan, satır aralarında günümüz tabiriyle lovebombing, gaslighting, ghosting, her türlü ilişki manipülasyonunu deneyen Abelard. Son mektubunda,“Sana iyilik olsun diye söylemiyorum, işime geliyor. İhanet ettim sana çünkü başkasını seviyordum, kendimi. İnsan aşkı hep mülkiyetçidir ben de aşkın bu mülkiyetini kullandım. Benden başka biriyle olmaman için seni o manastıra kapattım.” itirafında bulunur. Abelard cinsel gücünü, toplum önündeki itibarını kaybetmiştir ve artık tek istediği şey Heloise değil inzivadır fakat genç kadın başkasının da olmasındır elbette. Nihayetinde bizim sevgili Heloise’imiz de pes eder ve “Sus artık dili tutuk çalgım, tellerin kırık senin. Bırak yüreğimin telleri çalsın hüzünlü türkülerimi” diyerek aşkını kalbine gömer.
Destansı bir aşk öyküsü zannettiğimiz ilişkinin perdeleri aralanınca arkasından yaşı ve konumu itibariyle güçlü pozisyondaki öğretmeni tarafından psikolojik ve cinsel istismara uğramış bir genç kızın dramı ve toksik bir ilişki çıkar. Abelard kimilerine göre hala büyük bir aşık, kimi felsefe tarihçilerine göre şövalye ruhlu bir filozofsa da kimilerince sübyancı bir narsisisttir.
Abelard’ın kemikleri ölümünün ardından bir süre sonra Heloise’in yaşadığı manastıra nakledilir ve Heloise de öldüğünde vasiyetine istinaden Abelard’ınkemiklerinin üzerine gömülür. Ah Heloise, aşk böyle bir şey değil! Ya da aşk tam olarak böyle bir şey…

Lachaise mezarlığındaki mozolesi
Bu yazıda, orijinal mektup metinleri değil, İngiliz yazar Ronald Duncan’ın orijinal mektup metinlerini şiirsel bir dille yeniden kaleme aldığı 1930 tarihli Abelard ve Heloise kitabındaki metinler kullanılmıştır. (Çeviri: Zeynep Avcı, Helikopter Yayınları, 2021)
Ayrıca kaynak olarak, www.felsefe.gen.tr sitesinden yararlanılmıştır
Yorum Gönder