Selvi Boylum Al Yazmalım(1977),çekildiği dönemin koşullarını ve ruhunu çokça yansıtan bir film. Öyle ki filmin merkezî kavramının emek olduğunu görmek güç değil, ne de olsa “sevgi emekti”. Peki, emek neydi? Cemşit’in elleri. Yine de Asya o elleri tutmamakta direnir, yitik bir yürek çarpıntısına saklar ellerini.
Kanlı 1 Mayıs
Filmdeki emek vurgusu doğrudan tarihsel bağlamın çocuğudur. Türkiye’de sanayileşme ve köyden kente göç hızlanmış,1961 Anayasası işçilere geniş sendikal hak ve özgürlükler tanımış, DİSK kurularak söz sahibi olmuş, toplu iş sözleşmeleri sayesinde işçilerin reel gelirleri artmıştır. Kanlı 1 Mayıs’ın yaşandığı sene çekilen Selvi Boylum Al Yazmalım 15. Antalya Film Festivali’nde en iyi ikinci film seçilirken, en iyi film ödülünü maden işçilerinin sarı sendika ile mücadelesini konu edenMaden alır.
Cemşit
Selvi Boylum Al Yazmalım’da emeğin vücut bulmuş hâli Cemşit’tir (Ahmet Mekin). Cemşit yol ustasıdır; yollar, köprüler inşa eder. Eşini ve çocuklarını depremde kaybetmesinin ardından onu çalışmak kurtarmıştır. İnsandır, sıcaktır, güvenilirdir. Gerektiğinde Cemşit’le omuz omuza kavgaya girilebilir, barikatta yan yana dövüşülebilir, hatta birlikte çocuk bile yetiştirilebilir. Bebeklerin asker doğduğu bir ülkede tabancanın oyuncağından dahi hoşlanmaz. Yeşilçam erkeklerinin aksine kadının işgücüne katılmasıyla bir derdi yoktur, aksine destekler. Emeği karşılığında sevilmeyi talep etmez, sabırla bekler.
Dilek
Tıpkı Dilek Hanım (Hülya Tuğlu) gibi. “İstanbullu” lakaplı şoför İlyas (Kadir İnanır) gibi Dilek de kentlidir. Sarı saçlarından suçlu olmayı reddeden Dilek,Yeşilçam’da sarışınlığın(Filiz Akın haricinde)temsil edegeldiği katıksız kötülükten uzaktır. İlyas’ı o da sevmekte, memnun olsun diye ona istediği işleri ayarlamak için uğraşmaktadır. Asya’nın aksine ekonomik bağımsızlığına sahiptir.Sadece arzuladığı için İlyas’la birlikte olur. Nitekim İlyas da ilk kriz anında,kendi dilinden anlayan, onu her hâliyle seven, kabul eden ve göğsünden öpen kadının yanına sığınır. Dilek düzen içinde kendine bir alan açmış olmakla birlikteson kertede düzen karşısında onun da eli kolu bağlanır. “O karın. Çocuğun var. Ben de sevdim ama…” diyerek sevdiği adamın gitmesine boyun eğer. Aslında Cemşit’le otursalar konuşabilecekleri çok şey vardır fakat yazık ki hiç karşılaşmazlar.
Emek neydi?
Filmde, emek vermek bakımından belki de en zayıf karakter Asya’dır (Türkân Şoray). Filmin Yeşilçamlığa en fazla düştüğü yer de onun bu kurbanlaştırılması olabilir. Annesi rolündeki Nurhan Nur bile filmin başında “barajcılara” vermeyi reddettiği evi üzerinden hararetle emeğini savunur. İlyas, Asya’dan önceki aşkı olan kamyonunu, “kendi eliyle nakışlamıştır”. Asya ise bekler.
Asya’nın iradesi
Filmin, çekildiği döneme uygun olarak merkezî kavramı emek, başlıca simgesi eldir. Asya’nın iradesini en berrak gördüğümüz an, İlyas’ın kendisine uzattığı eli tuttuğu andır: “Elini tuttum, sıcacıktı, yüreği elimdeymiş gibi” diye geçirir içinden, Tijen Par’ın o incecik sesiyle. Evi terk edip yoldan geçen kamyonete binecek olduğunda,römorka binmeleri için yardım elini uzatan Cemşit’e oğlu Samet’i (Elif İnci) uzatır ama kendi elini vermez. Meşhur son sahnedeCemşit’e gider ama yine onun elini tutmaz. Daha doğrusu, Samet’in iradesiyle “seçtiği” adamın elini ancak Samet’in dolayımıyla tutar veAsya’nın ikonik al yazması, kurbanlıklara (kesilecek hayvanlara, gelin olan kızlara ve askere giden erkeklere) yakılan kınanın kırmızısına çalar hepten. Oysa kurbanlaştırılan Asya,iradesini, yerleşik bir simgeyifilm boyunca alt üst ederek sergiler: Emeğin simgesini, emek verene değil de âşık olduğuna saklamaktaki ısrarını korur.
Neden ille de bu film, bu final?
Filmin senaryosunu kaleme alan Ali Özgentürk bir röportajında, Şoray’ın finalde, senaryonun aksine Mekin yerine İnanır’a dönmek istemesinin star sistemi refleksinden kaynaklandığını; Atıf Yılmaz’ın, “Sevgi emekti” repliğini okuduğu zaman sosyalist bir ima gördüğünü, Özgentürk’ün ise repliği, o sıralar evde bebeğine bakmasından ilhamla yazdığını anlatıyor.[1]Öte yandan, filmin, beyaz perdeye ilk yansıdığından bu yana, yaklaşık elli yıldır, herkese ayrı ayrı dokunan, kendine ait bir yaşamı var. Dolayısıyla, çekim öykülerini de set fotoğrafları kadar çok sevdiğim hâlde seyirci olarak benim için esas olan Asya’nın son bakışı.
Biz ondan daha iyi biliyoruz elbette; daha eğitimli, daha bilinçli, daha tecrübeliyiz. Doğru tercihin Cemşit olduğunu, İlyas’ın çok geçmeden yine hayal kırıklığı yaratacağını biliyoruz. Sevmeyi, emek vermeyi bilmeyeni yıllar boyu tükenmeyen bir sevgiyle beklemek iş değil, iyi bir yere varmayacağı gün gibi açık. Dolayısıyla “Sevgi emekti”,gözlerinin içi gülenin kimi zaman yıkıcı olabilen yaşam tutkusuna, o “yürek çarpıntısı”na kapılıp gitmemek için kendimize telkin ettiğimiz bir anasözüne dönüştü âdeta.
“Sevgi neydi? Coşkun akan dere, sonbahar rüzgârında ürperen yapraklar. Cama vurup dağılan yağmur damlaları. Bir yürek çarpıntısı. Sonunda coşkun dere durulur. Yapraklar kurur, dökülür. Yağmur diner, güneş çıkardı. Sevgi neydi? Sevgi, sahip çıkan; dost, sıcak insan eli, insan emeğiydi. Sevgi iyilikti, sevgi emekti.” |
Bu yazıyı 2017’de, filmi yeni bir gözle izleyerek yazmıştım; başlığı, “Bitmemiş Türküm”dü. Özetle İlyas-Cemşit ikiliğini ve tercih dayatmasını, kadınların karşı karşıya getirilmesini reddediyordum. Örgütlülük güzel şeydi, aşk da öyle. Tüm bu kişilikleri içimizde az çok barındırıyorduk. Asya’nın Samet’i kaptığı gibi kamyona atlayıp o sahneden uzaklaşmasını istiyordum. Hâlâ aynı fikirdeyim. Ancak, yazının yayımlanmasından sadece haftalar sonra, her telkini faydasız kılan, ümitsiz bir yürek çarpıntısına kapıldım. Bu yazı ona artık.
* Yazıda, kaynak roman değil, sadece film referans alınmıştır.
* Asya 01.04.23’te yatakta yanına uzandığında Cemşit’in elini tutar ama “yüreği elindeymiş gibi” olmaz. Sahne hemen Samet’in eline döner.
[1]https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hurriyet-pazar/turkan-soray-selvi-boylum-al-yazmalimin-sonunda-kadir-inanira-donmek-istedi-41037458
Yorum Gönder