Sabah sabah, kalk borusu yerine çalan zil, nöbetçi öğretmen Duriye Hanım’ın parmağına taktığı kocaman mekik yüzüğü ile yatakhanenin kapısını “kırılsa umurumda değil, yeter ki uyandırayım şunları” içgüdüsüyle yumruklaması bile beni yatağımdan zor çıkardı.
Elimi yüzümü bile yıkamadan, önce yatağımı düzelttim. Gün içinde her an yatakhane kontrolü yapılabilir. Çok şükür tuvalet sırası yok. Herkes kahvaltıya inmiş. Kahvaltıya yetişmem mümkün değil. Birazdan etüt başlayacak. Siyah okul formasını nasıl giydiğimin, beyaz yakamı eflatun kurdele ile nasıl bağlayıp boynuma taktığımın bile farkında değilim. Etüt zili çalmadan sabahın altısında zorla uyandırılmış kız arkadaşlarımla birlikte sırama oturmayı başarıyorum sonunda.
Herkes sanır ki yatılı okullarda etütler ders çalışmak için yapılır. Oysa biz sabah etütlerini özellikle uyumak için kullanırız. Tek yapmamız gereken nöbetçi öğretmen sınıfları dolaşacağı zaman bize haber verecek bir gönüllü bulmak. Etütte iyi uyumuşum. Başımı kolumun üzerine koyup uyuduğumdan formamın üzerine giydiğim hırkamın modeli çıkmış sağ yanağıma: Haroşa. Ders başladığında öğretmene sol yanağımdan profil vermeliyim ya da düz oturup tahtaya odaklanmalıyım.
Tam dersteki oturuş pozisyonuma odaklanmışken elim formamın cebine gidiyor. Sökülmüş. Daha dün derste uhu ile yapıştırmıştım bu cebi ben. Yapışmamış. Yatakhanede ki dolabımda japon yapıştırıcısı var; etütten sonra ders başlamadan gidip hemen onunla yapıştırmalıyım. Bugün pazartesi. Kılık kıyafet ve tırnak kontrolü günü.
En çok müdür yardımcısı Hatice Hanım’dan korkuyorum. Hem okulun ilk günlerinden beri beni sevmiyor, hem de faşist. Okula geldiğim ilk ay okumam için bana fikirlerime aykırı bir dergi veren, eğitim enstitüsünde okuyan bir abiye “okulda bu tür siyasi dergileri okumak yasak’’ demiştim. Onun ısrarı
üzerine, birlikte müdür yardımcısı Hatice Hanım’a gittiğimizde ‘’yasak değil, bu dergi okunacak’’ diye azarlamıştı kadın beni.
Artık liseli olsam da nereden bilebilirdim ki idarenin ideolojisinin benimkinden farklı olduğunu, bu okulda bana ters olan tüm görüşlerin tüm öğrencilere dayatıldığını. Hatice Hanım’dan azar yememek için ilk
dersten sonra koşa koşa yatakhaneye gidip, formamın cebini yapıştırmam lazım. İlk dersimiz fizik. Belki de kimya. Müzik bile olabilir. Müzik??? Müzik olamaz. Müzik beden eğitimi, resim gibi dersleri genelde ilk saatlere koymuyorlar. Benim aklım şu anda derste değil ki zaten; sadece Japon yapıştırıcısında.
Yatakhaneye geldiğimde hızlıca iki kapaklı, kilitli, metalik renkli demir dolabımı açıyorum. Japon yapıştırıcısını bulup formamın cebini yapıştırdığım sırada memleketlim Aysel jet hızıyla yatakhaneye giriyor. O da dolabının kilidini açıyor, dolabından bir dilim peksimet çıkarıp yemeye başlıyor. Sabah kahvaltı
etmediğim aklıma geliyor.
“Bana da versene bir tane’’ diyorum.
“Olmaz”
“Niyeymiş?”
“Rejim yapıyorum sayılı aldım’’ diyor.
Şaka yapıyor sanıyorum önce. Şaka değilmiş, Aysel rejime başlamış meğer. Rejim gün sayısına göre sayılı imiş peksimetler demek ki. Bu peksimetler onun zayıflaması içinmiş. Bu rejim işi rüzgarlı havalarda,
arkadaşlarıma ‘’aman dikkat et, rüzgar seni de uçurmasın’’ dedirtecek kadar zayıf olan benim anlayabileceğim bir şey değil. Üzülüyorum ama aynı zamanda o an üç dilim ekşi maya ev ekmeği yemiş kadar da tok hissediyorum kendimi. Formamın cebini halletmişim ya, peksimeti kalsın. Tekrar
sınıfa dönüyorum. İlk dersimiz fizikmiş.
* * *
Hafta sonları kimin ailesi gelirse eli kolu dolu gelir. Aileler gittiğinde koliler açılır, ortalık yerli malı etkinliği varmış gibi şenlenir. Getirilen her şey hep birlikte yenir, giderilmiş özlemler ve anne elinden dolmaları, börekleri, köfteleri yemenin verdiği mutluluk hepimizi sarar. Kendi harçlıklarımız ile aldıklarımız ise çok kıymetlidir. Onları kilitli demir dolaplarımıza saklar, kimseye göstermeden yemeye çalışırız.
Hafta sonu annemle babam geliyor. Annemle babamı görmekten duyduğum mutluluk kadar yanlarında getirdikleri koliler de beni çok heyecanlandırır. Koliyi açtığımda böreklerin, keklerin arasında bir kavanoz krem çikolata da gördüğümde mest oluyorum. Ders aralarında kaçıp kavanozdan kimse görmeden bir kaşık çikolata yemenin hayali ile uyuyorum o gece.
Ertesi gün fırsat bulduğum ilk ders arasında yatakhaneye kaçıp çikolatayı kaşıklarken peksimetçi Aysel de geliyor odaya. Benden esirgediklerini de kendisi yediğinden olacak bir haftada hiç mi hiç zayıflamamış. Peksimet vermediği günü unutup ‘’çikolatadan bir kaşık da ben alayım mı?’’ dediğinde, “annemler de benim şişmanlamam için getirdiler bunu’’ diyorum ve peksimeti vermediği günün iç yakan acısını
çikolatamdan bir kaşık daha alarak tatlandırıyorum
Yorum Gönder