Söylemek bile fazla, Erkin Koray önemli bir kilometre taşı Türk Müziğinde. Türk Müziği diyorum çünkü sadece rock diye bir sınırlama getiremeyiz Erkin Baba söz konusu olduğunda. Rock’un dar sınırları içine yerleştiremeyiz onu. Çünkü Koray müzik dünyamızı altmışlı yıllardan itibaren değiştirmiş, dönüştürmüş dev bir kişilik. Belki seksenlerden sonra yapmış olduğu çalışmalar, ustanın altmışlardaki, yetmişlerdeki üretimiyle eşit ağırlıkta değil, belki yirmi birinci yüzyılda kendisinden henüz yeni bir albüm elimize ulaşmadı ama Erkin Baba, sevgili kankası Orhan Gencebay gibi birikimiyle, yaratıcılığıyla bulutlara yükselmiş, kalplerimizi fethetmiş biri.
Balık hafızalı bir toplum olduğumuz için Erkin Koray’ı yirmi birinci yüzyılın bilinci yarılmış Türk insanı daha çok Şaşkın, Komşu Kızı, Fesupanallah gibi geniş kitlelerin sevip dinlediği Arap müzikleri, ya da televizyonlarda klipleri yayınlanan Deli Kadın, Yalnızlar Rıhtımı ve benzeri yapıtlarla kenarından köşesinden tanıyor. Hatta sosyal paylaşım sitelerinde Baba’nın arabeskçi mi, rockçu mu olduğu gibisinden abuk tartışmalar yapılıyor. Yani durum bayağı vahim! Bu nedenle günümüzde Erkin Baba’nın eserlerini topluca irdelemenin önemli olduğu kanısındayım. Böylece bu toplam, kahramanımızı daha iyi tanımamızı, hatta özene bezene yazdığı sözlere dikkat edip Erkin Koray’ın doğaya, insanlara, nesnelere, aşk denilen şeye nasıl baktığını, çocukları, hayvanları, doğayı ya da kadınları nasıl sevdiğini kavrayabiliriz.
Lafı evelemeden gevelemeden söyleyeyim Erkin Baba’nın öneminin nerede yattığını. Erkin Koray aynen kankası Orhan Gencebay gibi bize Türk müziğinin, daha doğrusu müziğin bir bütün olduğunu, etiketlenmemesi gerektiğini, farklı gözüken türlerin birbirinden farklı kavanozlara konup dondurulmamasını öğretmiştir. Farklı gözüken türlerin düşman değil, dost olduklarını tanıtlamıştır. O dünya kültürüne açılmış, farklı eğilimleri ve biçemleri bir potada eritmeyi denemiş ve başarmıştır. Koray ve Gencebay altmışların ikinci yarısından başlayarak zahmetli bir bireşim çabasına girişmiş, bu soylu çabaları yıllar ve yıllar boyu alçakça aşağılanmaya, hor görülmeye, dibe itilmeye çalışılsa da, Arap, rock, caz, blues ve geleneksel müziklerimiz birbirleriyle kardeşçe öpüşmüştür sonunda.
Bu bağlamda Gencebay’ı da, Koray’ı da altmışların ikinci yarısında sesini yükselten, yani var olanla yetinmeyen, daha güzeli, daha doğruyu arayan rock’un ve cazın Amerikalı ve Avrupalı çağdaş öncülerinin dışında tutamayız. Altmışların ikinci yarısından itibaren rock ve caz dünyasının geçirdiği evrimin bir uzantısı bile sayabiliriz bu iki büyük ustayı. İngiltere ve ABD başta olmak üzere artık emeklemeyi bitirmiş olan rock; çağdaş çok sesli müzikten, cazdan, blues’dan, çeşitli halk müziklerinden, Doğu’dan aldığı sayısız unsuru büyük bir enerjiyle kendisiyle birleştirerek yepyeni buluşmaları hayata geçirirken, Gencebay ve Koray da benzeri bir anlayışla yeni tınılara yelken açmışlardır.
Ama Erkin Koray’ın çalkantılı ama zaferlerle dolu yaşamında çok ama çok talihsiz bir müzikçi olduğunun da altını çizmek gerekiyor. Çünkü Koray ödünsüz tavrıyla yetmişli ve seksenli yıllarda, müzikçilerin belki de en büyük tanıtımlarını yapmış olan TRT kurumuna savaş açmış, gölgede kalmayı seçmişti. Daha da kötüsü Erkin Baba çalıştığı plak şirketlerinin ahlakdışı tutumları nedeniyle, alması gereken telif haklarının büyük kısmından mahrum kalmış; böylelikle günümüze ancak kötü kayıtlarla, hemen hemen hepsi korsan, izin alınmadan basılan yapıtlarla çıkmış durumda.
Ben bu yapıtta Erkin Koray’ın bol maceralı hayatına çok az gönderme yaptım. Çünkü bir sanatçıyı yaşarlı kılan şey kuşkusuz onun özel yaşantısı değil, kendini ifade ettiği ve bizlere armağan ettiği yapıtları.
Ayrıca meraklısı Gökhan Aya ve Münir Tireli ikilisinin yazdığı Bir Erkin Koray Kitabı ya da ustanın, bir ‘’dokümanter’le karışık’’ hikaye kitabı diye tanımladığı Mezarlık Gülleri adlı yapıtlara başvurabilir.
ERKİN KORAY YAPITLARI

Bir Eylül Akşamı/It’sSoLong (Melodi 2194) 1962
Tarihsel önemi çok büyük bu kırkbeşliğin. Çünkü 1962 senesinde, rock henüz doğum aşamasındaydı dünyada bile. Türkiye’de de belli okul konserleri, sınırlı sayıdaki kulüp ve dinletiler dışında bilinmiyordu bu tarz. Bu bağlamda plak şirketinin de cesareti alkışı hak ediyor fazlasıyla. Yorumlar iki gitar, bas ve davulla yapılmış. Dönemin İngilizce sözlü parçalarının yanında Türkçe sözleri yeğleyen Erkin Baba daha ilk dakikadan golü atmış. Sözler ayrıca ilginç. Sevgiliyi karanlıkta gören, ona dökülmüş yapraklardan bir buket sunan Erkin’in henüz yaşının 21 olduğunu düşünürsek imgelerin karanlığı çarpıcı oldukça. Yorum da ciddi iyi bence. Sanatçının yıllar ilerledikçe genişleteceği, geliştireceği düşüncelerinin bu çağda bile ufak ufak oluşmuş olması bayağı ilginç. B yüzündeki parça ise daha çok Batı’daki rock örnekleri çizgisinde. Sert ve hareketli bir beste. Öykü de tam rockçulara yakışan cinsten. Epey de maço. Yaşamı partilerde geçen çiftin erkeği kıza gereken arzu nesnesini sunmuştur, artık kenti terk etmeye hazırdır yani. Ama geçen zaman içinde başka bir erkekle görür kızı, kıskanır. Bu arada kızın mutlu bir ailesi olmuştur, çocuklu filan.
Balla Balla/You’ve Got to HideYour Love Away / Whatcha Gonna Do AboutIt / It’s All Over Now (Sayan EP) 1966
Dört yıllık bir aradan sonra Erkin’in daha çok İngiliz tarzı dört rock çizgisindeki parçasından oluşan EP’nin hiç satmaması sanatçı ve yapımcıyı hayal kırıklığına uğratmış olmalı. Ama hiç de kötü değilparçalar. İki gitar, bas ve davul yapmış yorumları. Kadro şöyle: Erkin Koray gitar, Korkut Koray davul, Bernhardt Weber bas, Koray Oktay ritim gitar.

Balla Balla çok şirin bir beste, Rainbows’dan dillere destan olmuş bir klasik. Sözler de çok minimal. My Baby Balla Balla diye yürüyor beste. Gitar bayağı iyi, kısa soloları lezzetli. Davul vuruşları da bayağı sert.
İkinci parça You’ve Got to Hide Your Love Away bir Beatles parçası, John Lennon ve Paul McCartney klasiği. Bir aşk şarkısı ama yaşanan değil, yaşanması tasarlanan bir aşk bu. Çekingen, edepli. Erkin de düzgün İngilizcesiyle iyi yorumlamış.
Whatcha Gonna Do About It bir Small Face parçası. Çok ritmik, bayağı hızlı. Erkin ve arkadaşları kusursuz çalmışlar bu çok maço parçayı. Kızı hep yanında görmek, ona sarılmak isteyen, dahası ne zaman çağırsa onun uysalca gelmesini bekleyen tipik rock erkeğinin cinselliğini ifade ediyor sözler. Geri vokaller de bayağı etkili.
Son parça It’s All Over Now bir Rolling Stones klasiği. Deli gibi sevdiği kızın hem parasını yemesi, hem de kentteki tüm oğlanlarla yatması nedeniyle üzüntüden harap olmuş gencin aşkının bitmesini, artık ağlayanın o kız olduğunu öykülemesi üstüne kurulmuş. Erkin gereken kıvamda söylüyor, gitarlar da, davul da gereken sertlikte.
Kızları da Alın Askere/Aşk Oyunu (İstanbul 9073) 1967
Erkin için asıl başlangıç bu kırkbeşlik kuşkusuz. Onu geniş kitlelere ulaştıran, yapımcısının yüzünü güldüren bir çalışma bu. İlginç de bir hikayesi var.
1967 başında, sanatçıyı ritim gitarda Tuncer Dürüm, basgitarda Ziya Bakanay, davulda Sedat Avcı’dan oluşan dörtlü ile kulüplerde yaptığı bir çalışmada gören Ali Avaz plak kaydı için ikna eder. Avaz bu günlerde Şahin Söğütlüoğlu’nun İstanbul Plak firması için ‘sanatçı avcısı’ kimliğindedir. Ve EK ile Söğütlüoğlu arasında 1973 yılına kadar sürecek olan uzun ama çalkantılı ilişki burada başlayacaktır.
A yüzündeki beste kapakta Abdullah Nail Bayşu’ya ait gözüküyor ama, kuşkusuz, ona ait değil. Bir hit olan, dilden düşmeyen bu çalışmanın telif hakları için üzülmemek elde değil bu nedenle! Epey maço olması şaşırtıcı değil aslında. Askerlik erkekliğin en önemli ifade tarzı çünkü. Yârinden ayrılamayan, onu düşündükçe içi yanan delikanlının askere gidince fikir değiştirerek komutanlara, Almayın şu kızları askere diye ünleyişini işitiyoruz sonda!

Davulun sert vuruşları, gitarların şıngır mıngır eşliğiyle şirin aslında. Eklemek gerekiyor birkaç ayrıntıyı. Dönemin kırkbeşliklerinin üç beş bin sattığı zaman, yapımcıların mutlu olduğu düşünülürse yapıtın üç yüz bini aşan satışının Söğütlüoğlu için ne ifade ettiğini anlamak pek zor olmasa gerek!
EK ilk İstanbul kırkbeşliğiyle patlayınca, düzenli üretime geçmesi kolaylamıştı hemen. Bu nedenle aynı yıl içinde ikincisini de piyasaya sürdü. İyi de yaptı çünkü dinleyici bunu da sevmiş, satın almakta da sakınca görmemişti. Kayıtların arasında kısa bir süre olmasına karşın EK’ın yıllar içinde bulacağı tınıların ilk izlerini bu çalışmada yakalamak olanaklı fazlasıyla. İlk plakta çalan Tuncer Dürüm, Ziya Bakanay ve Sedat Avcı eşlikte bu kez daha başarılılar. Ama en başarılısı kuşkusuz sitar, gitar ve bağlama arası tonuyla hemen gönlümüzü fetheden EK’ın gitarı.
B yüzü ustanın orguyla, davulun yine pata küte vuruşlarıyla başlıyor ve öyle devam ediyor. Her gece sevgili için gözyaşları döken, gül yüzü solan, kurduğu hayaller parçalan bir aşığın söylemi. Bakışları değişmiş, aşık için aşkı bir yaraya dönüştürmüş kız terk etmiş çünkü. Ritim gitar ve geri vokallerin eşliğinde bir başka sevimli yorum.
Anma Arkadaş/Anadolu’da Sevdim (İstanbul 9084) 1967
EK ilk İstanbul kırkbeşliğiyle patlayınca, düzenli üretime geçmesi kolaylamıştı hemen. Bu nedenle aynı yıl içinde ikincisini de piyasaya sürdü. İyi de yaptı çünkü dinleyici bunu da sevmiş, satın almakta da sakınca görmemişti. Kayıtların arasında kısa bir süre olmasına karşın EK’ın yıllar içinde bulacağı tınıların ilk izlerini bu çalışmada yakalamak olanaklı fazlasıyla. İlk plakta çalan Tuncer Dürüm, Ziya Bakanay ve Sedat Avcı eşlikte bu kez daha başarılılar. Ama en başarılısı kuşkusuz sitar, gitar ve bağlama arası tonuyla hemen gönlümüzü fetheden EK’ın gitarı.

A yüzündeki parça Arap esintili, bugün de hala zevkle dinlediğimiz dirilikte. Yıldız Tilbe’nin iki binlerdeki yorumunda da EK’ın gitar tonu yakalanmış, başarılı bir yoruma imza atılmıştı aslından kopulmayarak. Anma Arkadaş’ı dönemin ABD ve İngiltere’yi kasıp kavuran psychedelic akımı içine yerleştirebiliriz pekala. Hem de bu örneklerden zerre kadar geride kalmadığını da kesinleyebiliriz. Parçada küçük bir yaylı gurubu da kullanılmış, sözler bir sevgili uğruna aşığın yanılmaması gerektiğini savunuyor. O yaşlı gözlere, o yalan sözlere kanılmamalıdır sevgilinin! Terk eden sevgilinin ismi bile anılmamalıdır sözün özü!
B yüzünde de aynı tonu kullanmış EK gitarında, iç gıcıklayıcı ve cezbedici tonu. Ama Anadolu’da Sevdim Ege halk müziği havasında, ritimler de zeybek ritimleri. Her an görmezse sevdiğini gökyüzünü kara bulutlar kapladığına göre karşımızda yaman bir aşık var! Gitarın her an kendini hissettirdiği Sedat Avcı’nın da hakkını verdiği başarılı bir yorum. Kayıtların da ciddi temiz olduğunu eklemek gerekiyor bu arada.
Meçhul/Çiçek Dağı (Altın Mikrofon-Hürriyet Gazetesi) 1968
1967 yılını müthiş bir başarıyla kapatan EK’ın 1968 serüveni içinde Altın Mikrofon önem taşıyor. O günlerin popuna büyük ivme kazandıran yarışmadan sayısız yıldız yağmıştı dünyamıza. Altın Mikrofon’un amacı şahaneydi, kendi geleneksel müziklerimizle Batı’nın popunu, armonik zenginliğini, çoksesliliğini birleştirmeyi hedefliyordu. Bu da EK’ın Anma Arkadaş’ta şahane bir örneğini verdiği Batı’nın psychedelic müzikleriyle benzeşiyordu.

Çünkü Batılılar da Doğu’nun müziklerini RaviShankar ve Ali Akbar Khan gibi ululardan aldıkları derslerle öğrenme aşamasındaydılar. Böylece EK’ın tutturduğu tarzın hem bize, hem de Batı’ya tam bir uyum içinde olduğunu görüyoruz bugün.
EK Altın Mikrofon’a 1968 yılının Nisan ayında katıldı. Çiçek Dağı’ydı seçtiği geleneksel türkü. Kırkbeşliğin B yüzünde yer alan parçayı dörtlü başarıyla yorumladı ama TPAO Batman Okestrası, Haramiler ve Moğollar’ın ardından dördüncü olabildi. Müzikçiler yine Tuncer Dürüm, Ziya Bakanay ve Sedat Avcı’ydı EK’ın yanında. Ustanın düzenlemesinde sözlere yer yok, elektrikli gitar sürüklüyor parçayı. Shadow’vari gitar tonları işitiyoruz. İnanıyorum ki Tarantino duysa filmlerinde kullanırdı bu tatlı ve samimi yorumu.
A yüzünde ustanın 1970 yılında, Diskotür’den dinleyiciye ulaşan yorumuyla efsaneleşen bestesi Meçhul’un ilk yorumu yer alıyor. Daha sakin bir yorum bu. Seviyorum, özlüyorum, aşık oldum, istiyorum, aşkı buldum, diyen sevgilinin kimbilir hangi nedenlerle değişmesini hikaye ediyor. Ortada sololayan gitar tonu yumuşak ama etkileyici.
Hop Hop Gelsin/Çiçek Dağı (İstanbul Plak 9093) 1968
1968 yazında dörtlüde bir kopma yaşandı, Ziya Bakanay ayrılmıştı. Yerini Taner Öngür alacak bu kırkbeşlikte o çalacaktı basgitarı; Sedat Avcı ve Tuncer Dürüm’ün yanında.
B yüzünde Çiçek Dağı’nın ilk yorumuna yakın bir yorumu yer aldı. Başa alkış efektleri eklenmişti, gitar yine döktürüyordu.

A yüzündeki Hop Hop Gelsin ise türküler ve oyun havalarımız ile ABD’ye özgü country tarzının öpüşmesiydi sanki. Ritmik besteye darbuka da eklenmişti, gitar çok çevikti. Yüreklerin dayanamayacağı bir sevda ile bağlanılan sevgilinin hemen, şimdi gelmesi için yapılan dileği ifade eden sözler de basit ama vurucu, akılda kalıcıydı.
Kırkbeşliğin EK dörtlüsünün sonunu da imlediğini ekleyeyim. Çünkü Aralık ayında guruptan ayrılan Taner Öngür ustaya topluluğu dağıtmak için fırsat hazırlamıştı belki de.
Aşka Dönüyorum/Yine Yalnızım (İstanbul Plak 9101) 1969
EK Dörtlüsü’nün bitişinden sonra usta 1969 yazında basçı Aydın Şencan ve davulcu Sedat Avcı ile birleşti. Yaz sonu üçlüye ritim gitarda Ataman Hakman katılınca bir efsane gurubun, Yeraltı Dörtlüsü’nün temeli atılmıştı bile. Bugün gurubun fotoğraflarına baktığımızda saçları omuzlarında, hippi giysili gençleri görüyoruz. Ama kırkbeşlikte yer alan çalışmalar topluluğun adı ve benimsediği müzik türü ile tam bir çakışma göstermiyor. Hard rock çizgisinde değil çünkü parçalar.

A yüzü Koray’ın gitarıyla verdiği muazzam bir riff ile başlıyor. Riff özgün değil bence. Bir zamanlar tanışmış, sevişmiş ama hiç yok yere ayrılmış bir çiftin öyküsü bu. Kabahatini bilen erkek, affedilmek için özür diliyor. Düzenlemede büyük yer tutan orgu da EK çalıyor herhalde. Bir Doğu ile rock kaynaşması örneği.
B yüzünde ise ustanın az yaptığı bir şeyin örneği yer alıyor. Çünkü Yine Yalnızım bir Moody Blues cover’ı, özgün bir beste değil. 1967 tarihli unutulmaz Days of Future Passed’dan şahane beste TuesdayAfternoon’un yeni yorumu. Ama girişteki gitarlar daha farklı, daha sert. Düzenlemede org yine kullanılmış, bir balad bu, ama Moodys’den farklı havada Yeraltı Dörtlüsü. Benim kulağıma bayağı iyi geliyor. Yani EK bir besteyi almış ve aslından bayağı uzaklaşarak bambaşka bir tarzda seslendirmiş. Ve ortaya çıkan daha çok EK olmuş, Moody Blues değil!
Sana Bir Şeyler Olmuş (Bir NaNaNa Şarkısı)/Seni Her Gördüğümde (İstanbul Plak 9111) 1969
1969 yılının ikinci ve son kırkbeşliğinde Yeraltı Dörtlüsü daha farklı tınılarla çıktı sevenlerinin karşısına. Aynen bir önceki çalışmada olduğu gibi yine bir kavır konmuştu kırkbeşliğe. Seçilen bir efsane parçaydı. İlk kez Chris Kenner’in 1962 yılında besteleyip seslendirdiği Land of A Thousand Dances’ti bu. NaNaNa sözcükleriyle akılda kalıyordu, son derece ritmik ve melodik yapısıyla.

Bu R&B örneği Yeraltı Dörtlüsü’nce çok başarılı seslendirilmiş. Özgün gibi tınılıyor. Orgun da kullanıldığı yorumda EK hem ilginç sözler yazmış, hem de dörtlü coşkuyla çalmış. Sedat özellikle iyi.
B yüzündeki Seni Her Gördüğümde bir Türk Sanat Müziği ile rock harmanlanması. Org da çalmış parçada EK. Bir aşk parçası, aşık sevgiliye sesleniyor, Senden başka kimse yok içimde, diyor. Elektrikli gitar fuzz pedallı galiba, yırtık ama gönülçelen.
Belki Bir Gün Anlarsın/Nihansın Dideden (İstanbul Plak 9145) 1970
Verimli 1970 yılının ilk çalışması bu. Yeraltı Dörtlüsü’nün daha bir anlaşmış, daha bir sert rock gurubu kimliğinde tınıladığını işitiyoruz burada. EK’ın gitarı pedallarla sivrilmiş ama şiirli fazlasıyla.
A yüzündeki beste terk edilmiş aşığın giden sevgiliye sitemleriyle dolu. Beste güzel ama yıldız kesinlikle Koray’ın gitarı.

B yüzü Klasik Türk Müziği’nin unutulmazlarından Dede Efendi’nin Nihansın Dideden’iyle başlıyor. Girişte ustanın, üyelerden ses vermesini istediği bölüm gurubu tanımamızı sağlıyor (Ataman, Aydın, Sedat). İlginç bir bireşimi, Doğu ile Batı’yı birleştirmeyi başarıyor gurup. Çünkü Yeraltı Dörtlüsü bir heavy-rock topluluğu kadar sağlam ve gürültücü ama bizim kendi müziğimizin sesi de var yorumda.
Yorum Gönder