Dünya tarihini derinden etkileyen birçok medeniyetin izleri, tüm dünya da ilgi ile karşılanır, ciddi bir turizm potansiyeli oluşturur. Bu durum ülkemizde göreli zayıf kalsa da gelişme yolunda umut vadetmektedir. Bu medeniyetleri görmek için gidilen ülkelerde yapılan bilimsel araştırmalar ve arkeolojik kazılar neticesinde ortaya çıkarılan yapılar ve eserler çeşitli aşamalardan geçerek müzeler ile ören yerlerinde ziyaretçisi ile buluşturulur. Yunanistan’a gittiğimizde Yunan medeniyetini, İtalya’ya gittiğimizde Roma medeniyetini ya da Mısır’a gittiğimizde Mısır medeniyetini inceleme fırsatı buluruz. Fakat günümüz Türkiyesinde böyle bir geziye başladığınızda karşılaşacağınız zenginlik kafaları karıştırabilir. Zemin seviyesinden kazmaya başladığınızda aşağıya doğru sırasıyla Osmanlı, Beylikler Dönemi, Selçuklu, Doğu Roma, Roma, Helen, Pers, Lidya, Frig, Urartu, Hitit, Luvi, Hurri, Hatti, daha eskilere gittikçe birçok Tunç Çağı yerleşimi ve Neolitik Dönem ilk köy toplulukları, hatta ve hatta Paleolitik Dönem insanın ürettiği ve kullandığı birçok taş alet ve kültür varlığına neredeyse kesintisiz rastlarız. Bu durum Anadolu’nun zengin kültür birikimini gözler önüne serer. Yaşam için uygun iklimi eşsiz güzellikteki coğrafyası birçok akarsu ve gölleri ile beslenen bereketli toprakları çok defa toplumları kendisine çekmiştir. Gelen her toplum kendi kültürel birikimi ile birlikte geldiği yerin kültürünü harmanlayarak daha zengin bir kültür ortaya koymuştur. Çünkü yeni gelen bir öncekinin devletini yıkarak siyasi yaşamına son verse de sosyal yaşamını kalan insanlar ile birlikte sürdürmeye devam etmiştir. Yani kültürel alışveriş kesintisizdir.
Biz de eski Anadolu tarihinde yolculuk ederek bizden önceki yaşamış medeniyetlerin maddi kalıntılarının izini sürerek sahip olduğumuz kültürün binlerce yıllık özetini çıkarıp, ne denli köklü bir kültürel mozaiğin içine doğduğumuzu anlamaya ve anlatmaya çalışacağız.
İçine doğduğumuz toplumun dini, kültürel yapısı ve tarihi coğrafyasını tanımak bilişsel farkındalığımız açısından son derece önemlidir. Yaşadığımız toplum tarafından hazırlanıp sunulan bir kültürün içinde var olmaya çalışırken ne yaşadığımızı neden yaşadığımızı anlamanın yolu tarihi bilmekten geçer. Tarih vasıtasıyla üyesi olduğun toplumun ve diğer toplumların kültürlerini öğrendikçe düşünsel anlamda özgürleşip binlerce yıllık birikimden beslenerek aslında yaşam süremizi de uzatırız. Biyolojik işleyişi değiştiremesek de bu konudaki arttırılmış farkındalığımız sayesinde binlerce yıl öncesini görebiliyor adeta zamanda yolculuk yapabiliyoruz. Bu sebeple tarih öğrenmek yaşamımızda bir zorunluluk olmalı. Tarih ezberlenmesi gereken sevimsiz bir ders değildir. İnsan yaşamı hayatın işleyişi tarihin ana konusudur. Tarihi bilen insanı bilir. Bu açıdan bakmak tarih konusunda sonradan kazandığımız ön yargılarımızı yıkmamızı sağlayabilir.
Eski Anadolu kültür tarihine yolculuk köşemizde bir çok ören yerinde çalışmış ve coğrafyayı karış karış dolaşmış bir arkeoloğun gözünden antik kentlere geziler yapacağız. Antik kentin tarihi ve yapılarını anlatırken coğrafyasına, botaniğine, entomolojisine, ornitolojisine değineceğiz. Ulaşım, konaklama, çevrede görülebilecek başka turistik yerlerden bahsedeceğiz. Yani yukarıda bahsettiğim gibi sizi hem günümüzde hem de geçmişte geziye götüreceğiz.

Antik Yunanca ‘Anatolia’ yani güneşin doğduğu yer manasına gelen Anadolu geçmişte yaşayan toplumlar göz önünde alınarak günümüzde de olduğu gibi bölgelere ayrılmıştı. Her bölgesi ayrı derinlikte tarih hazinesi olan Anadolu’yu dönem ve bölgelere ayırarak anlamaya çalışmak bizim de işimizi kolaylaştıracaktır. İlk olarak Batı Anadolu’dan başlayacak olursak 1.bin yılda Luvi Halklarının yaşadığı topraklara Kıta Yunanistan’dan Dor akınlarından kaçan Akhaların dahil olduğunu görüyoruz.
Arkeolojik açıdan kanıtlanamamış kurucu kahramanı olan mitolojik hikayelerle Batı Anadolu topraklarına çıkan Hellenler mevcut kültürün üzerine birikimlerini de yansıtarak ortak yeni bir kültür oluşturmuşlardır. Kuzeybatı Anadolu’dan başlayarak güneye doğru bölge isimleri şu şekildedir. Troas, Mysia, Aeolia, İonia ve Karia olmak üzere Batı Anadolu sahil şeridini kaplamışlardır. Dağları akarsularla beslenen bereketli ovaları muhteşem iklimi ile bugünkü Ege Bölgesi halkları deniz ticareti sayesinde oldukça zenginleşmişler ve refah içinde yaşamaya başlamışlardır. Özellikle Miletos Kenti bugünkü Söke ile Didim arasında Balat’ta yer alır. İ.Ö.7.y.y.’da Karadeniz’de ve Marmara’da koloni kentler kurarak zenginliğini ve gücünü arttırmıştır. Bugünkü Sinop (Sinope), Samsun (Amisos), Trabzon (Trapezus), gibi büyük kentler Miletos’un kurduğu koloni kentlerinden bazılarıdır. Bu zenginleşme refah ortamı belki de insanın özgüvenini arttırmış ve özgür düşüncenin kapılarını aralamıştır. Binlerce yıldır evrenin yaratılışı, madde, doğa gibi kavramlar dinin tekelinde açıklanıyordu. Aksini iddia etmek kabul görmez ve tehlikeliydi.

Hellen Tanrı panteonunda yer alan tanrılar ve dini işleyiş ile ilgili bilgilerin günümüze ulaşmasını Batı Anadolu’da yaşamış iki ozana borçluyuz. Bunlardan ilki Smyrna’lı (İzmir) Homeros. İlyada ve Odyyseia eserlerinde Troya Savaşı ve sonrasını anlatmış, devletler, kişiler, tanrılar ve olaylar hakkında detaylı bilgiler vermiştir. Homeros’un eserleri günümüzde bile Avrupa edebiyatında okullarda edebi ders niteliğinde işlenmektedir. Diğer ozanımız ise Hesiodos’tur. Hesiodos ise Kyme’lidir (Aliağa).
Hesiods, İşler ve Günler eserinde çalışma, hak, hukuk, erdem, düzen, doğruluk gibi kavramları konu edinirken Thegonia (Tanrıların Doğuşu) eserinde ise Yunan Tanrılarının kozmolojik kökeni, statüleri ve görevleri hakkında derin bilgiler verir. Antik Hellen Dini hakkındaki bilgilerimiz Batı Anadolu’da yaşayan bu iki adam sayesindedir.

İ.Ö.6. yüzyıl da Batı Anadolu’daki Miletos kentinde Thales önderliğinde ilk felsefe okulu kurulmuştur. Burada dinin dışına çıkılarak doğayı gözlem yoluyla açıklamaya çalışmışlardır. İlk filozofumuz Thales tüm yaşamın ilk başlangıç kaynağını su olarak belirtmiştir. Tüm yaşam su ile başlamıştır ona göre. Matematik, geometri üzerine çalışmış Thales Teoremini bulmuştur. Hellenler geometriyi Thales sayesinde öğrenmişlerdir. Astronomi ile yakından ilgilenmiş İ.Ö. 28 Mayıs 585 yılındaki güneş tutulmasını bir yıl önceden hesaplamıştır. Mısır piramitlerinin gölge boyunu ölçerek aynı saatteki güneş ışınlarının gölge boyu ile oranlamış ve bu sayede piramitlerin yüksekliğini tam olarak ölçmeyi başarmıştır.
Thales’in öğrencisi Anaksimandros için gerçeğin prensibi sonsuzluktu. Bu sonsuzluk ‘Apeiron’ dur. Aperion belirli bir şey değildir. Belirli bir şey zıddının varlığını şart koşar. Hiçbir tanıma sığmayan belirsiz her türlü sıfattan yoksun bir şeydir bu. İlk olarak sıcak ve soğuk aydınlık ve karanlık birbirinden ayrılmıştır. Toprak ateşle çevrelenmiş toprakla ateş birleşerek suyu meydana getirmiştir. Sudan çıkan buhar ateş kütlesini parçalayarak gökteki cisimleri oluşturmuş, güneşin etkisiyle toprak kuruyarak çatlamış, rüzgarların çatlaklara yaptığı basınçla depremler meydana gelmiştir. Isı nedeniyle buharlaşan yani gaz haline gelen cisimler hava hareketlerini bu hareketlerin şiddetlenmesi ile de fırtınalar meydana gelmiştir. Sonuç olarak sonsuzu tanımlamak için bir sınıflandırma yapılamaz. Bir şey öldüğünde yine sonsuza karışır. Düşüncelerini yazıya geçiren İlk filozof Anaksimandros’tur. Evrenin haritasını yaparak evrenin planlanmış bir bütün olduğu fikrini ortaya atan ilk kişidir.
Diğer bir Miletos’lu filozof Anaksimenes’dir. Ona göre yaşamın ilk başlangıç noktası havadır. Bir nefes, bir tür hava olan ruh insanı nasıl ayakta tutuyor, ona can veriyorsa, evreni de hava sarıp sarmalamaktadır. Anaksimenes dört temel öğe kabul edilen toprak, hava, su ve ateşi felsefeye ilk kurgulayan kişidir.
Miletos Okulunun kuzeyinde ki bir başka kentte Herakleitos isminde bir filozof evren “hep devinir, hiç durmaz, hep akar” demekteydi. Herakleitos Ephesos’ta (Selçuk) yaşamaktaydı. Ona göre her şey, evren ve nesneler bir ırmak gibi akmaktaydı. Zaman akmakta olduğundan, aynı ırmağa giren kişilerin üzerinden de hep farklı sular akmaktaydı. O yüzden aynı ırmakta iki kez aynı suyla yıkanamazdınız. Herakleitos’un zıtlıkların birliği düşüncesi bin yıllar boyunca farklı biçimlerde irdelenmiş, Hegel ve Marx gibi filozofların diyalektiklerinin temelinde yerini almıştır. Herakleitos’un ana maddesi ateştir bütün şeyleri şimşek yani ateş yönetir. Herkes için aynı olan Kozmos hep yaşayan bir ateşti ve öyle olmaya devam edecekti.
Batı Anadolu’nun diğer bir bilgesi Klazomenai’li (Urla) Anaksagoras idi. Anaksagoras’a göre ana madde tohumdu şimdi gördüklerimiz ayrılmadan önce ilk başta yaş, kuru, sıcak, soğuk, aydınlık ve karanlık birbirine karışmıştı ve içlerinde hiçbir şekilde birbirine benzemeyen tohum yığınları vardı. Böylece bütünün içinde tüm nesneler bir aradaydı. Pers istilası ile özgür ortamının yok olacak kaygısı güden Anaksagoras davet üzerine Atina’ya gitmiş burada bir felsefe okulu kurmuştu. Bu sayede Kıta Yunanistan felsefe ile tanıştı. Anaksagoras’a göre her şeyin doğal bir izahı vardı. Ay bir tanrı değil ama kocaman bir kayaydı. Güneşten aldığı ışığı yansıtmaktaydı. Güneş ise sıcak bir kayadan ibaretti. Günümüzde antik medeniyetin beşiği olarak gösterilmeye çalışılan Atina’da bu düşünceler hoş karşılanmamıştı ve Anaksogoras’ı yargılayıp ölüme mahkum etmişlerdi. Anaksagoras Atinalı yönetici arkadaşı Perikles’in yardımlarıyla kaçarak canını zor kurtarmıştır. Anaksagoras’ın öğretilerinden etkilenen Sokrates ne yazık ki onun kadar şanslı değildi ve düşünceleri sebebiyle öldürüldü. Dinsel doğmalardan ayrılarak hayatı neden sonuç ilişkisi içinde bilimsel bir yaklaşımla açıklayıp doğruya ulaşma çabası ilk kez topraklarımızda gerçekleşmişti. Anadolu filozoflarından etkilenerek yetişti Sokrates, Aristo, Platon.
Anlatmakla bitirilemeyecek hikayeleri var bu toprakların hepsi de gerçek. Beslendiğimiz havasını suyunu tükettiğimiz bu toprakları önemsemek için sahip oldukları bilgiye ulaşmamız gerekir. Bilgi, öğrendikçe anlam kazanır, değerlenir. Bu topraklarda yaşamak zordur ama tanıdıkça kendinizi ayrıcalıklı hissedersiniz. Bildikçe kıymetlenir, kıymet verdikçe bağ kurarız ve sahipleniriz parçası olduğumuz toprakları. Anlatmaya devam edeceğiz…Sevgiyle kalın.
2 comments
Ahmet
Yazı çok güzel olmuş. Duru ve akıcı bir Türkçe, dolu anlatım . Bilgine, kalemine sağlık.
ilker
Güzel düşünceleriniz için teşekkür ederim.