(ZeplinArt Şubat 2024 sayısından)
Bir pazartesi sabahı, dokuz aylık istirahatinin sonunda annesinin karnından kocaman bir el tarafından çekilip alınıyor. Doğumhanenin soğuk odasında baş aşağı sallanırken bir an afallıyor. Güvenli sığınağından, sıcak yuvasından koparılıp gerçek dünyaya gözlerini açıyor. Karanlığa alışmış gözleri her yönden ona doğru bakan parlak ışıklarla kamaşıyor. Ciğerlerine aniden dolan hava canını yakıyor. İşte o anda şaşkınlık içinde avazı çıktığı kadar ağlamaya başlıyor. Göbek kordonu kesildikten sonra hemşirenin kollarında, bir odaya götürülüyor.

Hayatının ilk dakikalarını dünyaya uyum sağlamaya çalışarak geçiyor. Onun için her şey yeni, herkes yabancı. Geçmiş, şimdi ve gelecekten habersiz bebek. Sevgi ve refah içinde mi büyüyecek, etrafında ona güvenen insanlar mı olacak, hayatta yolunu yalnızca kendi çabasıyla mı bulacak, sevilmemenin soğukluğunu mu hissedecek? Hepsinin cevabı savaştan çıkmış gibi yorgun, aylardır beklediği bebeğine kavuşmanın sevincini yaşayan annesi ile doğum uzun sürdüğü için dışarıda sabırsızlıkla volta atan babasında. Bugüne dek hiç görmediği babası birazdan onu kucağına alacak, baba olmanın huzurlu ve heyecanlı mutluluğunu, ona güzel bir hayat sağlayabilme endişesini, hasta olursa diye kaygılanmayı, onu koruyup kollama arzusunu hissedecek.
Bebeği götürüldükten sonra, hayatının en zorlu sınavlarından birini yaşamış ve bitkin düşmüş anne sessizce ağlıyor, hareketsiz yatarken alnından süzülen ter damlaları gözyaşlarına karışıyor. Hemşire temizlenip muayene edilen bebeği tertemiz kundağı içinde annenin kucağına veriyor. Bir kurama göre evrim annenin bebeğini kucağına aldığı anda doğum sırasında yaşadığı ağrıları bir nebze unutmasını sağlayarak üremeyi devam ettirirmiş. Aksi takdirde, bunca çileyi çeken kadın bir daha doğum yapmak istemezmiş. Bu kuram doğru mudur bilinmez; fakat hâlâ ağlamakta olan bebeğini kucaklayıp saran annenin içi sevgiyle doluyor.

Gebeliğin yükünü attığı için rahatlıyor; yaşadığı mucizenin rehaveti çöküyor üstüne. Her an kırılabilecek bir porselenmiş gibi özenle okşuyor bebeğini. Küçücük bir el işaret parmağını kavrarken her şeyin üstesinden gelebileceğine inanıyor. Nice uykusuz gecelere, mutluluklara, endişelere, güzelliklere, yaşayacağı “ilk”lere hazır hissediyor kendini.
Bebek annesinin kokusunu hissederek sakinleşiyor ve yavaş yavaş anne kucağındaki yeni yuvasına alışmaya başlıyor. Açlığını hissedip boşlukta bir meme ararcasına dudaklarını kıpırdatırken annesinin yardımıyla aradığına kavuşuyor. Tam olarak kavrayabilene kadar bir süre bocalıyor ama en sonunda emmeye başlıyor. Yorgun anne ilk defa yaşadığı bu deneyimin ve yavrusunu besleyebilmenin huzuruyla dingin bir halde gözlerini kapatıyor. Emmekten yorulan bebek bir süre sonra uyuyakalıyor ve yeniden annesinin rahminde yaşadığı mutluluğa dönüyor.

Yorum Gönder