Aki’nin ilk filmi bu. Devlerin en irisi, en şişmanı Dostoyevski’den çok iri, çok şişman bir Suç ve Ceza uyarlaması. Büyük Fyodor (30 Ekim 1821- 9 Şubat 1881) kısa yaşamış ama çok yapıt vermiş bir bilge. Maceralı ve çileli bir yasamı olmuş, sürgün ve hapislerde sürünmüş, kumar borçları nedeniyle gece gündüz yazmış (biz vefalı okurları şükran duyuyoruz kumarhane sahiplerine).
Suç ve Ceza 1866 senesinde bir edebiyat dergisinde 12 ay boyunca yayınlanmış. değerli kazıbilimci Necati Aksüt kitap hakkında bana sunduğu açıklamalı kurslarda, Dostoyevski’nin Hegel’in yetkin insan kavramından etkilendiğini, kitabı bu gözle okumamın gerektiğini yoksa elime cetvelle vuracağını beyan etmişti. Yani Suc ve Ceza’nın kahramanı Raskolnikov da bu bağlamda yetkin biri olarak görülmeli demek ki. Çünkü iyi amaçlar icin suç işlese de adil diye tanımlanabilecek bir suç olmadığının bilincinde bu leşoz dünyada.
Aki serbest uyarlamış romanı. Rahikainen’e biraz da Cezayirli dev maço Camus’nun bireyci, kadın düşmanı özelliklerini katarak, henüz tam kıvamını bulmamış kara mizahıyla yoğurarak tatlı bir ilk film gerçekleştirmiş.
Markku Toika yakışmış baş kisiye ama en hacımlı tip komseri canlandıran deneyimli oyuncu Esko Nikkari olmuş. Özgün romanda olmayan Laakso tipini de sevilesi Aino Seppo (26 Mayıs 1958) çok tatlı yorumlamış.


CALAMARI UNION, 1985
Kkaurismaki Suç ve Ceza uyarlamasının ardından çekti Calamari Union’u. Imdb’deki bilirkişi notlarına bakılırsa Aki sarhoş durumdaydı sette. Bol alkollu akşamların hemen ardından kafa dumanlı, baş ağrıları, mide bulantıları içindeydi. Dahası senaryo yerine bazı notlar vardı yönetmenin kafasında sadece ve sahneler setteki oyuncuların yaratıcılıklarıyla, iş birliğiyle oluşturuldu.
Aki’nin ilk siyah beyazıýdı bu. Cam gibi keskin görüntüler yetenekli kameraman Timo Salminen’e aitti ve filmde oynayan oyuncuların büyük çoğunluğu Finli rock müzikçileriydi. Aki’nin gerçeküstü olaylara açık dünyası, kara mizah fıçısına batırılmış diyalogları, yoldan çıkmış, yolunu bulamamış, tutunamamış kişileri ve büyük bir dağınıklık dolduruyor Calamari Union’u. Esinli ve esinsiz, komik ve kezzap lezzetindeki gülmece iç içe.
Hikayede 15 kişi mevcut, 14’ün ismi Frank. bir de şapşal biri var, onun adı Pekka (İngilizce konuşuyor nedense). bu güruh Eira’nın amele sınıfından. Karar veriyorlar bir gün; vaadedilmiş bir cennet özellikleri taşıyan Kallio’ya gitmeye. Ve bir yolculuk başlıyor böylece.
VARJOJA PARATİİSİSSA, 1986
Aki’nin proleterya üçlemesi adını verdıği filmlerden ilki batıda Shadows in Paradise adıyla bilinen şirin çalışma.
Hikaye kamyonda çöp toplayan ve yarını olmayan, zayıf böbreklerle yaşayan Nikander (Matti Pellonpaa) ile bir markette kasiyer olarak çalışan ama işinden atılan İlona (Kati Outinen) arasında geçiyor.
Nikander ile İlona ağır ağır çıkıyorlar merdivenleri, ilişkileri biraz zahmetli ilerliyor ama final beklediğimiz gibi: mutlu.
Kısacık ömrüne 93 film (bkz. Imdb kayıtları) sığdıran, çok erken yaşta yitirdiğimiz, Aki filmlerinin olmazsa olmazı Matti (28 Mart 1951- 13 Temmuz 1995) rolünün hakkıni vermiş elbette. biraz maço, biraz saldırgan ama iyi yürekli emekçiyi şahane canlandırmış.
Elbette aynı şeyi, yine Aki filmlerinin olmazsa olmazı Kati (17 Ağustos 1961) için de söyleyebilirim. Günümüze kadar 72 filmde oynayan usta sanatçı hayatta yalpa yapan, biraz dengesiz ama Nikander ile uyum sağlayan emekçi rolünde harika. Cigarayı da Matti kadar gaddarca, amansızca içiyor.
Cenneteki Gölgeler Aki’nin kara mizah, öfke, uyumsuzluk, hatta tutarsızlık ve dağınıklıkla tıka basa dünyasından gelen ilk ürünlerden biri. Hala taze, hala diri (maço yanlarını şimdilik görmezden geleyim).


HAMLET LİİKEMAALİLMASSA, 1987
Vikipedya’nın Nisan 1564 ile 23 Nisan 1616 arasında yaşadığını söylediği İngilizlerin ölümsüz şairi, oyun yazarı ve oyuncusu William Shakespeare’in günümüze ulaşan 38 oyunundan herhalde en çok yorumlananı Hamlet diye düşünüyor bizim mahallenin garibanları.
Hamlet 1599 ile 1601 seneleri arasında yazılmış: Danimarka’da geçiyor. Prens Hamlet’in kıral olan babasını öldürdükten sonra tahta geçen ve annesi Gertrude ile evlenen amcası Claudius’tan nasıl intikam aldığını konu alıyor.
Hamlet belki bir tiyatro oyunu ama sayısız kez beyazperdeye de aktarıldı: Helmut Kautner’den Akira Kurosawa’ya kadar. Bizde de tek dahimiz Metin Erksan Kadın Hamlet başlıklı çok özgün bir çalışma sunmuştu yetmişli yılların ortalarında.
Aki’nın Şekspir’e yaklaşımı neyse ki Orson Welles’ten de, Kurosawa’dan da farklı. O kara mizahını seksenli yılların ikinci yarısının Fin sanayine uygulamış. Hamlet boş gezenin boş kalfası hikayede. Babası amcası ile ortak büyük bir sanayi şirketinde. Hamlet Ofelya ile barda fĺört etmekte.
Sonra babanın ölü bulunması, amcanın işin başına geçmesi, Hamlet’in annesiyle evlenmesi: yani Aki’nin izlediği şema Şekspir’in oyununa sadık.
Aki özgün ve şirin bir uyarlama yapmış. Erksan ustanınkiyle birlikte izlediğim en iyi Hamlet yorumu hatta.
ARİEL, 1988
Fin sinemasının gözbebeği Aki 4 Nisan 1957 Orimatilla doğumlu. İlkin epey meslek değistirmiş (postacılık, bulaşıkçılık, film eleştirmenliği) sonra abisi Mika ile birlikte Ville Alfa adını verdiği bir film şirketi kurmuş ve günümüze kadar yönetmenligine senarist ve yapımcı kimliği de ekleyerek gelmiş. 34 film çekmiş, 44 filme yapımcılık yapmış, 39 filme senaryo yazmış.
Ariel, Taisto isimli bir emekçinin hikayesi. Herifin çalıştığı maden kapanıyor ve Taisto işsiz kalıyor. Babası intihar etmeden önce güneye gitmesini öğütlüyor oğluna.
Taisto kente geliyor ama ilkin parası çalınıyor, iş bulmakta zorlanıyor ve sürünüyor. Neyse bir emekçi kadın ile tanışıyor, o kadını, kadın da onu seviyor; işler düzeliyor gibi.
Sonra Taisto kendisini soyanlardan birini kıstırıyor; tam hesap soracakken polisler yakalıyor onu. Hapse tıkılıyor. Taisto’nun hapiste tanıştığı bir haydut ile firar ettiğini izliyoruz sonra.
Firarın ardından bir banka soygunuyla birlikte işler kızışıyorsa da final mutlu: Ariel isimli gemiyle maaile Meksika’ya.
Aki çok tatlı bir film çekmiş; kara mizahla yoğrulmuş bir kara film örneği. Daha iyisi Malatya’da kayısı.


LENİNGRAD COWBOYS GO AMERİCA, 1989
Leningrad Kovboyları Amerika’ya Gidiyor mahallemizin sevgilisi Aki’nin uzak ara en kötü filmi; devasa bir hayal kırıklığı, bir zevzeklik anıtı.
Bu sefaletin sorumlusu kuşkusuz zaman ve bütçe yetersizliği olmuş olmalı. Bence Aki bir senaryoyla değil, tercihen sigara paketlerinin, hatta kibrit kutularının üstune çiziktirdiği notlarla yola çıkmış. Tüm sahneleri doğaçlama çekmiş: mekanların kafasında oluşturduğu düşüncelerin ışığıyla. Yani Aki düşünmüş: Ulan bir kurmaca Rus rock gurubu yaratayım, görüntüleri ilginç olsun, yani saçları tepelerinde dümdüź, hic bükülmeden 1 metre uzasın; müzikçilerin ayaklarında uçları 134 metre uzunluğunda sipsivri pabuçlar olsun; üyelerin hepsi kara gözlükler taksın; bunların bir de Vladimir diye üçkaatçı bir menecerleri (Estragon içe dönüktü, menecer olamazdı) olsun. Ve Vladimir bunları alsın Leningrad’dan Amerika’ya götürsun meşhur etsin, demiş yönetmen.
Ama Aki ancak 17 dakikalık bir orta metrajı dolduracak fıkaralıkta düşüncelerini 75 dakikaya yayınca sayısız tekrar olmuş, mizansenler cıvımış, benzer rock’n’roll’arla filmin akışi zedelenmiş, salla pati çekilen Tennessee ya da Louisiana ya da Meksika görüntüleri de işe yaramamış: gurubun finalde Meksika’da hit olması bile gereken etkiyi sağlamamış.
En zawallısı, Matti bile sahtekar Vladimir’de yeterince etkili olamamış! Aki bu seferlik affediyorum, bir daha çuvallarsan döverim!
Yorum Gönder