‘‘NOMOFOBİ’’YE KARŞI ANALOG BULUŞMALAR

Analog Bağlantılarla Yeniden Buluşmak (podcastimizden özet)
Teknolojinin hayatlarımızda hüküm sürdüğü bir çağda yaşıyoruz. Telefonlarımız, tabletlerimiz ve dizüstü bilgisayarlarımız, günlük yaşantımızın vazgeçilmez birer parçası haline geldi. Sabah ilk iş olarak elimizin telefona gitmesi ya da bir anlık sessizlikte bile ekranlarımızı kontrol etme alışkanlığı, bizleri gerçek bağlantılardan giderek uzaklaştırıyor. Sosyal medya bildirimleriyle, e-postalarla ve sürekli çalan alarmlarla çevrili bu dijital dünya, bir noktada insan olmanın o saf ve anlamlı boyutunu göz ardı etmemize yol açıyor. İşte tam bu noktada, İzmir Offline Connecting People: Analog Buluşmalar projesi devreye giriyor.
Bu proje, dijital dünyadan kısa bir süre için de olsa kaçış imkanı sunmayı ve insanları ekranlardan uzaklaştırarak yüz yüze iletişim kurmaya teşvik etmeyi hedefliyor. Amaç yalnızca telefonları bir kenara bırakmak değil; aynı zamanda bizlere, dijital bağımlılıklarımızın ötesine geçip doğal bir ortamda, sanatla ve esin veren etkinliklerle iç içe gerçek ve derin bağlar kurabileceğimizi hatırlatmak. Teknolojiyle çevrilmiş bir dünyada, analog deneyimlerin değeri gün geçtikçe daha da belirgin hale geliyor.
Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
Projenin temeli, dijital çağın bireyler üzerindeki etkilerine dair bir farkındalık yaratma hedefine dayanıyor. Sosyolog ve İletişim Uzmanı Seçil Tanrıverdi’nin (benim) yüksek lisans tezi olan nomofobi (akıllı telefonsuz kalma korkusu), bu projenin şekillenmesinde önemli bir rol oynadı. Nomofobi kavramı, telefon kullanımıyla ilgili endişeler, internetsiz kalma korkusu ve sürekli bildirim takip etme bağımlılığı gibi durumları kapsıyor. Avrupa’daki “offline kalma” hareketlerinden ilham alarak tasarlanan İzmir Offline, dijital bağımlılıklardan uzaklaşarak analog eğilimli bir dünyada sosyal bağları güçlendirme misyonuyla hayata geçti.
Analog Buluşmalar Nasıl Hayata Geçiriliyor?


Bu buluşmalarda, insanları bir araya getirirken ekransız bir hayatın aslında ne kadar zengin ve anlamlı olabileceğini göstermek istedik. Örneğin, kitap takası etkinliklerimizde, herkesin telefonlarını şeffaf bir kutuya yerleştirerek bir başlangıç yaptık. İnsanlar, kitaplarını tanıtıp birbirleriyle paylaşırken göz kontağı kurmayı ve samimi sohbetlerde bulunmayı yeniden keşfetti. Telefon çağrılarından veya gelen mesajlarlardan ya da sosyal medya bildirimlerinden etkinlik boyunca uzak kaldılar.
Atölyelerde ise, rüya kapanı yapımı ya da maske boyama gibi etkinlikler sırasında, yalnızca yaratıcı yönlerimizi keşfetmekle ve ortaya çıkarmakla kalmadık; aynı zamanda paylaşılan emeğin ve ortak bir hedefe ulaşmanın ne kadar keyifli olduğunu da deneyimledik. Bu süreçte, cinsiyetçi ön yargılar da kırıldı. Çünkü erkek katılımcıların el işçiliğine olan ilgi ve becerileri, toplumsal algılarımızı yeniden gözden geçirmemize olanak tanıdı.

Bundan sonrası için, kültür gezileri düzenlemeyi planladık. İzmir’in tarihi semtlerini keşfetmek, sokak aralarındaki hikayeleri anlamak, buraları fotoğraflamak ve geçmişle bir bağ kurmak üzere… Bu tür etkinliklerle sadece bireylerin değil, aynı zamanda toplulukların da güçlenebileceğine inanıyorum.
Sonuç olarak İzmir Offline, sadece bir proje değil; dijital çağda kaybettiğimiz insani değerleri yeniden kazandıran bir farkındalık hareketi. Bu etkinliklerle, yalnızca ekran bağımlılıklarımızı bırakmayı değil; aynı zamanda yaratıcılığı, samimiyeti ve anlamlı sosyal bağları tekrar hayatımıza katmayı amaçlıyoruz.