FOTOĞRAFIN CAZ SAATLERİ – 3

ÖLMEK YAŞAMAK
Yazı: Ahmet Büke / Fotoğraf: Lütfü Dağtaş
Çocukken bizim evde en çok söylenen söz buydu: “Mal sahibi, mülk sahibi; hani bunun ilk sahibi!”
Yaşlılarla dolu bir evde ve mahallede büyümenin böyle bir faydasını gördüm galiba. Ölüm denilen heyula hiç uzağımızda olmazdı. Ya komşumuz Hatçam Teyze’nin zeytin ağaçlarını kıskandıran yüz yaşındaki kayınvalidesi ya Postacı Şekerim Amcanın yükselen şekeri yüzünden bir elektrik direğine çarpan bisikleti ya damında urganından boşanan bir koçun yem çuvalına dadanması yüzünden sürekli canlı ya da cansız bir şeyin ölüm haberini alırdık. Yani hemen her şey istinasız bir şekilde “ilk sahibine” dönerdi.
Ölümün normali sıralı olmasında yatıyordu. Yani eğer sahibimiz bunu bir ölçüye, makul bir düzene koyduysa okunan salanın ya da yenen helvanın ardından, “Eh canım kazık mı çakacaktı dünyaya!” denirdi. Ama tabii bu alışılmış ezgiyi bozan notaları da sık sık duyardık. Mesela komşumuzun üç yaşındaki oğlunu karabaşın birisi göbeğinden ısırmıştı. Mahalledeki okumuş dokumuş insanlar, öğretmenimiz, solcu ve sağcı ablalarla ağabeyler bir araya gelip çocuğun babasını ikna ettiler. Hastaneye gidip kuduz aşısı yaptırdılar. Ama aşı alerjisi yüzünden çocuk ertesi gün öldü. Karantinada tutulan köpek de kudurmadı üstelik. İşte o zaman dünyanın müthiş suskunluğunu ve bir annenin arzdan gelen, hiç susmayan, insanın sağır olmayı dileyeceği ağlamasını hatırlıyorum.
Dedemin eli elimde kabristana gittim. Çok sevimsiz, adeta her taşına bir baykuşun tünediği, karanlık bir yerdi.
Yıllar sonra aynı kabristana dedemi taşıdık. Tabutun altında ben, babam ve kardeşim vardı.
Yine yıllar geçti, dedemin yanına babamı yatırdık kardeşimle.
İnsan sıralı ya da umulmadık ölüme alışır mı?
Bence alışılacak şey değil yine de.
Hatta komşumuz o anne bile hayata geri döndü. Bir çocuğu daha oldu. Adını eski oğlunun adından aldı. Sadece kaderi benzemesin diye mevlit okuttuk mahallede.
Kasım 2020
Hayat yolculuğumuzdaki istasyonumuz dünya farklı medeniyetler ve farklı bakış açıları ortak yönümüz canlı olmak.
Hayat bir yolculuktur, bir varış noktası değil (Ralph waldo emerson)
Kendini tanımak ,tüm bigeliklerin başlangıcıdır (Aristoteles)
Yol nekadar uzunsa ödül okadar büyüktür (Anonim)
Hayat yolculuğu aslında kendini inşa etme sürecidir.Felsefede bu yolculuğun pusulasıdır, yolunu göstermez ama yönünü bulmakta yardımcı olur.