KARİKATÜRİST ÖMER ÇAM İLE SÖYLEŞİ

“Umudu kaybetmeden bir şey üretmenin yollarını bulmaya çalışıyoruz.”
Uluslararası Turizm Karikatürleri 2025 yarışması’nda ‘İstanbul’ başlıklı çiziminle 2. lik ödülü kazandın. Dolayısıyla turizm konusuyla başlayalım. Çizer olarak turizmimizin nelerini çizersin sevgili Ömer?

Merhabalar öncelikle karikatür sevdalılarına. Günümüzde artık o kadar ihtiyacımız var ki gülmeye, mizaha, karikatüre. Ben de bir karikatürcü olarak gördüğüm şeylerin fark ettiğim garipliklerini çizerek anlatmaya çalışıyorum. Turizm, herkesin malumu bacasız sanayi olarak anılıyor. Dünya ülkelerinin bazıları, “aman artık bize turist gelmesin!” derken, bazıları da daha fazla ne kadar turist çekebiliriz derdinde. Tabi bu söylemlerin nedeni ülkeden ülkeye değişiyor. Bizim ülkemizin turizmine gelirsek; son zamanlarda, özellikle turistik merkezlerimizdeki rezalet görüntüleri ile aşırı pahalılık herkesin dilinde. Tabii, bu durum yılların birikimi sonucunda geldiğimiz noktayı gösteriyor.

Biz karikatürcülerin görevi de burada başlıyor. Turizmin sadece eğlenceden ibaret olmadığın kültür turizmine ağırlık verilmesi gerektiğini anlatan karikatürleri yıllardır çizmeye çalışıyorum. Türkiye’nin ve dünyanın tek turizm konulu karikatür yarışması yıllardır yapılıyor. Bu seneki konusu ‘İstanbul’da Turist Olmak’ biçiminde belirlenmiş. Benim de yıllardır çeşitli vesilelerle İstanbul’a gidip gelmişliğim ve kalmışlığım var. İstanbul’un, dolayısıyla Türkiye’nin yıllar içerisinde değişimini gözlemleyen biri olarak; geldiğimiz ve bugünü anlatan bir karikatür çizdim. Geldiğim nokta şu; tamamen kalabalık, üst üste bir yaşam ve bu yaşamı ıskalayan, bu güzellikleri ıskalayan insanlar. Turist olarak gelen insanlar da, bu kargaşada ve çarpıklıkta görebildikleri ve anlayabildikleri kadarıyla tanımaya çalışıyorlar bu kenti ve Türkiye’yi. Karikatürümdeki bu tespitleri sadece İstanbul için değil, Türkiye ve dünya genelinde de bu tür turizm merkezlerindeki genel sorun bu.
Karikatür, güldürme ögesinin yanısıra düşündürmeyi de barındırır. Bize gelince, üçüncü unsur olarak korkmayı ekleyebiliriz. Bu korkma iki tür korkma: Çizenin korkması, başıma ne gelir acaba? diye düşünerek mürekkep akıtırkenki korkma ve vay beni nasıl böyle yerersin? diyen iktidarlar erkinin korkması. Bu konuda bir iki tümce söyler misin?
Maalesef, karikatür; muhalif olma, eleştirme, yanlışları gösterme özelliğini yitiriyor(di) artık. Sadece karikatür değil mizah da erozyona uğradı. Bunun sebeplerini yazmak, çizmek, tartışmak elbette değerli ama geçmiş dönemlerindeki amaçları, hedefleri yakalamak çok zor bu işlerle uğraşanlar için.

Yanl ış anlamaların (Bilerek veya bilmeyerek), dokunulmaz ve eleştirilemez olduğunu sananlar arasında dolaşmanın beraberinde sizin de bahsettiğiniz gibi korkular karabasan gibi yakanıza yapışıyor. Ama umudu kaybetmeden yine de bir şey üretmenin yollarını bulmaya çalışıyoruz. Biliyoruz ki vazgeçersek geleceğimiz olamaz.
Bize, Duygu Özsüphandağ Yayman ile ortak yayımladığınız GEZEREK İZMİR albümünün öyküsünü anlatır mısın?
Gezerek İzmir, projesi aslında biraz da zorunluluktan doğdu, diyebilirim. Sizin bu konuyla ilgili telkin ve baskılarınız da işe yaradı Lütfü Bey. Uzun zamandır İzmir ile ilgili bir şeyler yapmak istiyordum. İzmir’in turizmle ilgili durumu beni gerçekten üzüyor ve nitelikli turistin gelmesi için neler yapılabilirin araştırmalarını yapıyordum. Ulaştığım dokümanlar, broşürler, okumalar çok sıradandılar ve görsel açıdan etkilemiyordu beni. Ayrıca İzmir’in öyle bir konumunu belirleme çalışmasıuı yapmalıydım ki gelen yerli yabancı turist etkilensin. Bir gün kalsa bile İzmir’de, unutmasın bu kenti. Bu düşüncelerle İzmir’i, yaya olarak yaklaşık 6 ay dolaştıktan sonra kentin konumunun ne olması gerektiğini belirledim. Her sokağı, her kıvrımı yerlere girip çıkarak sordum soruşturdum. Şöyle ki, çalışma bölgemi Alsancak Garı’nın oradan başlayarak Basmane, Kordon, Çankaya, Fuar, Anafartalar, Tilkilik, Alsancak, Konak, Kemeraltı olarak belirledim. Buralardaki yapıları araştırdım. İstedim ki bu kitabı alan yerli veya yabancı kişi, hatta İzmirli hemşehrilerimiz, bu güzergâhtaki çizimler ve bilgilerle kenti keşfetsinler, daha önemlisi farkına varsınlar. Bu bölgeleri keşfederken daha çok bilinmeyen, değeri unutulmuş yerlerle tarihi binaları ortaya çıkarmaya çalıştım.



Yukarda saydığım yerleri çalışırken bir taraftan karşısına geçip çizdim, bir taraftan da bunlarla ilgili bilgiler topladım. Kitapta belirlediğim parkuru, yaklaşık yaklaşık 5 saat gezerek test ettim. Elimde bu kitaba koymadığım daha çok bir sürü çizim var. Bu arada kitaptaki çizimlerin tamamını elle çizip renklendirdim. Ufak tefek dokunuşlarla bilgisayara aktardım. Zor ve zahmetli bir süreç oldu ama sonuçtan çok memnunum. Dilerim ikincisine sıra gelir. Çizimler bittikten sonra kitabın genel bir iskeletini çıkardım ama bunları bir düzen içerisinde kitap haline getirmek için iş arkadaşım Duygu Yayman’la irtibata geçtim. Kendisine projemden bahsettim çalışmaları gösterdim. Kendisiyle, kitabın dili olsun, düzeni olsun; üzerine konuşup tartışarak yapıtımızı ortaya çıkardık. Daha sonra geçen dönem İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanımız Sayın Tunç Soyer’e kitabımızı sunduk. Kendisi kitabı çok beğendi, hatta eklemeler yaparak bize çok destek oldu ve kitabın öteki dillerde de yayınlanması gerektiğini söyledi. Kitap, ilk önce Türkçe olarak piyasaya çıktı ve çok beğenildi. Çok olumlu görüşler geldi. İkincisinin yapılıp yapılmayacağı soruları çok geliyor. Bakalım.
Hedefte yeni temaya dayalı albüm çalışması varsa, bilgisini verir misin?
Tabii ki var. Yukarıda dediğim gibi, Gezerek İzmir temasının devamı niteliğinde ikinci konumun nereleri kapsaması üzerinde çalışıyorum. Bu kez bölge olarak Bayraklı, Bornova, Kemalpaşa’yı belirledim. Yine Duygu ile Gediz Deltası’nın geçtiği yerlerdeki köyleri, kasabaları yaşamlarıyla birlikte çizmek yazmak gibi hedefimiz var fırsat bulursak.
Teşekkürler.
Röportajımızı Ömer Çam ile Limandan Kaleye GEZEREK İZMİR adlı kitabı hazırlayan Gazeteci/Yazar Duygu Özsüphandağ Yayman‘ın bu projeyle ilgili anlattıklarıyla tamamlayalım:

“Çizer ve grafiker arkadaşım Ömer Çam ile ortaya çıkarttığımız Limandan Kaleye GEZEREK İZMİR adlı kitabımız, yayın dünyasına 2023 sonunda katılan İzmir Büyükşehir Belediyesi (İzBB) Yayınlarının ilk kitaplarındandır.
Kitap; tekniği, tasarımı ve metinleriyle farklı bir kent kitabı daha doğrusu albüm olarak yayımlandı.
Çalışmamızın özünü eski kent merkezini illüstrasyonlarla ve özgün metinlerle anlatmaya dayandırdık
İzmir Limanı, Kadifekale, Kemeraltı, Tarihi Asansör hattında yürüyerek gezilebilecek eski kent merkezini konu alan çalışmamızda Ömer’in illüstrasyonlarına yer verdik. Ömer, 32 yıllık meslek yaşamında uzun süredir İzmir’i çizmek istediğini belirtti, çalışmayı heyecanla yaptığını aktardı.
Ömer, bana kitap önerisiyle geldiğinde en az onun kadar heyecan duydum ve metinleri oluştururken28 yıllık meslek yaşamım boyunca İzmir’in tüm tarihi yerleşim alanlarını gezdiğim için, buralara ilişkin röportajlar, araştırma yazılarım çalışmada kaynak oluşturdu
Bilindiği gibi tarihi geçmişleri derin kentlerde old town – eski kent denen bölgeler vardır. Kentin kale duvarlarını takip eden hattın içinde kalan, korunmuş bölgelerdir bunlar. Biz de İzmir’in eski kent merkezini esas aldık. Doğal bir limanın çevresinde kurulan İzmir, tam 8500 yıldır liman kenti. Tarih boyunca onlarca uygarlığın evi olmuş ama aynı zamanda hızlı büyümüş, yoğun göç almış ve bu nedenle tarihi mirasının tamamını, özgünlüğüyle saklayamamış. ‘Old town’ diye adlandırılan bölgenin tamamı korunamamış. Biz de, kitapta, eski kent merkezini konu alırken günlük yaşamın hızı, karmaşası, kalabalığı içinde görünmez olan, elimizde kalan bu kültürel mirasa projeksiyon tutmak istedik. İzmir’i, fotoğraflarla anlatan kitaplar da var ama illüstrasyonlar, okura çizerinin yorumunu sunuyor. Kitaba konu edilen yerleri, herkesin üzerinde ortaklaştığı görüntünün dışına çıkıp bir sanatçının gözüyle görebiliyoruz
Liman, Kadifekale, Kordon, Tarihi Asansör, Basmane, Agora, Kültürpark, Kemeraltı gibi İzmir’in merkezindeki tarihi bölgeleri içeren kitabımız; Saat Kulesi’nden müzelere, Dönertaş’tan sinagoglara dek mimari mirası; gevrek, söğüş, lokma gibi mutfak kültürünü; Alsancak ve Kemeraltı sokakları gibi yaşama kültürünü içeriyor. Baştan sona doğru bir okumayı mecbur bırakmayan kitap, istenen sayfadan başlayarak serbest bir okuma deneyimi sunuyor.”