BEYAZ PERDEDEN

ATIF YILMAZ USTADAN ALTMIŞLI YILLARA FIRLATILMIŞ ÜÇ ADET BOMBA

KEŞANLI ALİ DESTANI (1964)

Y: Atıf Yılmaz, E: Haldun Taner, S: Atıf Yılmaz, Haldun Taner, M: Yalçın Tura, K: Çetin Gürtop, O: Fikret Hakan, Fatma Girik, Hüseyin Baradan, Danyal Topatan, Mualla Sürer, Hayati Hamzaoğlu, Sami Hazinses, Feridun Çölgeçen, Orhan Elmas, Aydemir Akbaş, Aziz Basmacı, Osman Alyanak, Turan Aksoy, Osman Türkoğlu, Talia Saltı, Mehmet Ali Akpınar, Nusret Özkaya, Eşref Vural, Selahattin İçsel, Hayri Caner, Süha Doğan, Mürüvvet Sim, Faik Coşkun, Lütfü Engin, Hakkı Haktan, Yapımcı: Memduh Ün

İlkin bazı şeyleri hatırlayalım. Ellilerin sonlarında yaptığı Ateşten Damla gibi onurlu bir Kurtuluş Savaşı filmiyle ilk iflasını yaşayan yönetmen-yapımcı Memduh Ün beş altı sene sonra bu kez bir başka başarılı bir filmle, Haldun Taner’in müthiş oyunu Keşanlı Ali Destanı ile ikinci iflasını yaşıyor. İyilik yap saadet bul!

Gülriz Sururi/Engin Cezzar Tiyatrosu’nda kapalı gişe oynayan, seyirci rekorları kıran oyun sinemaya uyarlanınca Ün anılarında salonların Türkiye’nin dört bir yanında da bomboş kalmasının açıklamasını yapamıyor. Ama aslında Yılmaz , bu içi dopdolu oyunu hakkıyla resimlemiş, süper bir oyuncu kadrosu kurmuş, ahaliyi iyi yönetmiş, Kuştepe’de ve Dolapdere’deki kalabalıklara iyi hakim olmuş. Baştan sona akıcı diliyle başarılı bir işe imzasını atmış.

İşlemediği bir cinayet yüzünden hapse giren Keşanlı Ali, içerde olduğu süre içinde yaşadığı gecekondu mahallesinde bir kahraman haline geliyor oyunda/filmde. Bu kahramana bir tek eski nişanlısı Zilha düşman; Ali’nin öldürdüğü sanılan kişi Zilha’nın dayısı Sineklidağ’ın belalısı İhsan çünkü. Ali Zilha’ya gerçeği anlatsa da Zilha ona inanmıyor.

Ali hapisten çıktığında mahallede kahraman gibi karşılanınca bunu fırsat bilip muhtarlığa adaylığını koyup kazanıyor.

Bu arada çok sevdiği karısı tarafından terk edilen zengin ailenin evladı Bülent üzüntüden hastalanıyor. Adamları da Zilha’nın karısına benzerliğini fark edince genç kızı evlerine alıyor. Zilha bir anda zengin Nevvare oluyor böylece. Süslü püslü haliyle, elinde kaniş köpeğiyle mahallesine gelip Ali ve mahalleliye havasını atmaktan da geri durmuyor. Ama tam Bülent’le evlenecekken sevgilisinden yediği tekmeyle evine geri dönmek zorunda kalıyor. Böylece Zilha ile  Ali yine bir araya geliyor..

Ama beklenmedik bir gelişmeyle irkiliyoruz. Ali bu sahte kahramanlığın tadını çıkarırken, cinayetin asıl faili Cafer,  Ali’nin gördüğü ilgiyi kıskanarak ortaya çıkıyar. Amacı Ali’yle hesaplaşmak elbette. Finalde Ali Cafer’i öldürmek zorunda kalıyor ve tekrar bu kez gerçekten işlediği bir suçtan hapisin yolunu tutuyor horoz gibi gerine gerine.

Belki de Yılmaz’ın müziklere yüklenmesi, Tura’nın müziklerinin de seyircinin Doğulu kulaklarına fazla Batılı gelmesi filmin sevilmemesine yol açmış olabilir. Ayrıca Yılmaz’ın uyguladığı epik yöntem (oyuncular kameraya konuşarak anlatıyorlar olan biteni) sevimsiz gelmiş olması kuvvetle muhtemel. Oysa oyuncular cuk oturmuş: Hakan, Girik, Topatan ve ötekiler. Kameraman Çetin Gürtop’un da herhalde meslek hayatının utkularından biri bu. Tabii Girik’e Gülrüz Sururi, Hakan’a da Sadettin Erbil’in harika seslendirmeleri de çok yakışmış.

AH GÜZEL İSTANBUL (1966)

Y: Atıf Yılmaz, S: Ayşe Şasa, M: Metin Bükey, K: Gani Turanlı, O: Sadri Alışık, Ayla Algan, Danyal Topatan, Feridun Çölgçen, Diclehan Baban, İhsan Yüce, Handan Adalı, Bilge Zobu, Ahmet Turgutlu, Asım Nipton, Erdal Özyağcılar, Lütfü Engin, Saadet Sun, Uğur Say, Hakkı Haktan, Yapımcı: Nusret İkbal

Bazen bir oyuncu bir filmin kaderini değiştirebiliyor. İşte karşımızda eşsiz, benzersiz oyunculuğuyla bizleri büyüleyen, gözlerimizi yaşartan Ayla Algan var ve filmin büyüsüne kapılıyoruz böylece. Oysa Ah Güzel İstanbul bugün sinemamızın altmışlardan kalan bir başyapıtı muamelesi görse de, Ayşe Şasa’nın senaryosunda (Safa Önal ben yazdım diyor ama ben Atıf ustadan öğrenmiştim işin aslını) ilkellik ve Türk kültüründe olan bitene şaşı gözlerle bakması nedeniyle tedavülden kalkmış ya da kalkması gereken değerlerin borazancılığını yapan bir çalışma bence.

Bence!

Üzüntü veren bir şeyi daha vurgulayayım şimdi: yönetmenlerimizin (Metin Erksan’ı hariç tutalım) müzik konusundaki dipsiz cehaleti ve zevksizliği. Atıf Yılmaz da ne yazık ki bu bağlamda bir istisna oluşturmuyor. Yılmaz, Şasa’nın senaryosundan gelen sakatlıkları evetliyor ve Türk kültüründe olup biten devinimleri müzik aracılığıyla dile getiriyor, dalga geçiyor bunlarla.

Altmışların ikinci yarısına şöyle bir göz attığımızda yükselen Doğu-Batı bireşimi çabasını, bunun Batı’da bugün bile alkışlandığını görüyoruz. Yani bu bireşimi bir zevzeklik olarak gören ve Şehnaz Longa ile Anadolu Rock’u sanki düşmanmış gibi iki ayrı kutba yerleştiren yönetmenin tavrını iki bin yirmili yıllar ne yazık ki gülünçleştirmiş durumda.

Dahası Alışık’ın canlandırdığı Haşmet karakteri, Türk Sanat Müziği’ni, Osmanlı Müziği’ni savunurken hiçbir sağlam temeli kendine dayanak almıyor. Bu nedenle soylu bir sanatçı görüntüsü asla vermiyor. Ve kadın kahraman sonunda Alışık’ın canlandırdığı, batık Osmanlı süprüntüsü Haşmet’i eş olarak seçtiğinde yanlış ata oynamış oluyor. Yani mutlu son aslında mutsuz son olarak beliriyor.

Gelelim öyküye: Soyu Osmanlı döneminde sarayın ibrikçibaşısı İbriktaroğlu sülalesinden gelen Haşmet İbriktaroğlu İstanbul sokaklarında seyyar fotoğrafçılık yaparak geçimini sağlamakta. Ailenin servetini paşa dedesi ve babası çapkınlıkta ve içki alemlerinde yemiş. Haşmet de elinde kalanı bir dolandırıcıya kaptırmış. Elinde avucunda hiçbir şey kalmayan Haşmet’i varlıklı dostları da terketmiş ama her şeye rağmen kaderine razı olmuş çok da mutsuz değil.

Bir gün kendisine fotoğraf çektirmeye gelen saf bir kızla tanışıyor Haşmet. Ayşe bu. Kız İzmir’den İstanbul’a artist olmak için gelmiş ve bir artist yarışmasına katılmak için Haşmet’ten fotoğraflarını çekmesini istiyor. Kız ilk geldiğinde sözde ona yardım etmek isteyen iyi niyetli biri tarafından o malum işlerin döndüğü pansiyonlardan birine yerleştirilmiş. İşten işgillenen Haşmet kızın pansiyonuna gidiyor ve polis baskınına yakalanıyor. Çünkü pansiyon denen yer aslında bir randevuevi.

Karakoldan kurtulunca Haşmet kızı gecekondusuna götürüyor. Zamanla birbirlerinden hoşlansalar da, kız artist olma hevesinden asla vazgeçmiyor. Haşmet’in de desteğiyle, yani ona şapşal bir pop şarkısı yazmasıyla, gerçekten de şans gülüyor ve Ayşe meşhur oluyor.

Kız Haşmet’in şiir ve şarkılarıyla meşhur oluyor ama bu şöhretten başı dönüyor, uzaklaşıyor İbriktaroğlu’ndan. Ancak ilerleyen sahnelerde Ayşe’nin şöhret dünyasının gerçek yüzünü anladığını, hiçbir şeyin göründüğü kadar güzel ve parlak olmadığını görüyoruz.

Falan filan!

HARUN REŞİD’İN GÖZDESİ (1967)

Y: Atıf Yılmaz, S: Ayşe Şasa, M: Metin Bükey, K: Gani Turanlı, E: Sevda Sezer, O: Ajda Pekkan, Lale Belkıs, Danyal Topatan, Tülay Ereniz, Faik Coşkun, Kadriye Tuna, Erdoğan Seren, Bahri Özkan, Talia Saltı, Selahattin Geçgel, Oktay Yavuz, Turgut Özatay, Yapımcı: Turgut Demirağ

Yılmaz’ın tarihi masalı Harun Reşit’in Gözdesi çok tatlı bir tarihi filim. Yılmaz’ın akışlı sineması, hepsi cuk oturan oyuncu kadrosu, gencecik bir Ajda, usta bir Lale Belkıs, hayatının rolündeki Danyal Topatan gibi yıldızlarla iki bin yirmili yıllarda da şirinliğini korumakta hamdu senalar olsun. 

Konu şöyle: Abbasi Halifesi Harun Reşid kendisine vergi vermeyen Horasan Valisi Cedit’e karşı gözde kumandanı Harsama’yı seferber eder. Harsama hem Cedit’i öldürür, hem de şehri yakıp yıkar. Ayrıca askerler kadın ve çocuklara da eziyet eder. Harsama valinin kızı Dilaram’a da tecavüz eder. Dilaram bu katliamdan kurtulsa da esir pazarına düşer. Bağdat’taki esir pazarından onu Vezir Harsama’nın eşi Butri Hatun satın alır ve  Harun Reşid’in sarayına cariye olarak getirir.

Dilaram sarayda kısa sürede güzelliği ve marifetleri sayesinde Harun Reşid’in gözdesi olur. Onun amacı ailesinin ve halkının intikamını almaktır. Bu yüzden Harun Reşid’e kendini beğendirmeyi başarır ve aşık ettirir. Zaman geçtikçe Dilaram şehzade Emin’e aşık olur ama Şehzade’nin aklı da Harsama’nın başkasıyla evlenip giden kızı Mihrinüsa’dadır.

Harsama’nın tek amacı Şehzade’yi babasının gözünden düşürmek olsa da, Dilaram’ı kullanmak istese de Dilaram buna izin vermez.

Dilaram sarayın celladını kendne aşık ederek, sayısız oyun çevirir ve  hem Harsama’yı yok eder, hem çocuğunu kaçırarak Butri’yi de kendisine bağlar. Dahası Harun Reşid’i zehirler.

Finalde iki sevenin, Şehzade ile Dilaram’ın birleştiğini görürüz.

Atıf Yılmaz masal havasını yaratmayı iyi başarmış, kameraman Gani Turanlı’dan da iyi yararlanmış. Ama özellikle oyuncuların uyumu bu masalı izlenir kılmaya yetmiş. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir