ATIF YILMAZ’IN ÇEKTİĞİ MÜJDE AR’LI FİLMLER-II

ADI VASFİYE, 1985
Y: Atıf Yılmaz, S: Barış Pirhasan, M: Atilla Özdemiroğlu, K: Orhan Oğuz, E: Necati Cumalı, O: Müjde Ar, Aytaç Arman, Macit Koper, Yılmaz Zafer, Levent Yılmaz, Erol Durak, Şahika Tekand, Yapımcı: Cengiz Ergun

Yılmaz sinema tarihinin en büyük klasiklerinden olan Kurosawa’nın Rashomon’undan esinlenmiş olmalı bu seksenlerin en başarılı filimlerinden birini yaratırken. Yani bir şeyler olmuştur ama buna tanık olan kişiler olayları anlatırken kimi kez birbirlerinden çok farklı şeyler söylerler. Kafalar karışır böylece, gerçekler nasıldı, neydi diye.
Yazacağı kitaba konu bulmakta zorlanan bir yazar bir gün sokakta gezerken duvardaki pavyon afişindeki Sevim Suna ismi dikkatini çeker. Bakışlarından etkilendiği bu kadını araştırmaya başlar. Aynı anda yanına yaklaşan bir adam onu fark eder ve Sevim’in adının aslında Vasfiye olduğunu söyler. Kadın onun eski karısıdır üstelik. Onunla ilgili hikayesini anlatmaya başlar.
Hikayenin ortasında adam kaybolur ve genç yazar sonunu merak ettiği bu hikayenin peşine düşer. Bu yolculukta karşısına çıkan herkes ona Vasfiye ile ilgili bambaşka şeyler anlatır ve sonunda genç yazarın kafası iyice karışır.
Necati Cumalı’nın Ay Büyürken Uyuyamam kitabını oluşturan beş hikayeden birisinden yola çıkılmış ve Barış Pirhasan senaryolaştırmış bunu. Yılmaz hem farklı öyküleri birbirine iyi kurgulamış, dahası oyuncularından müthiş yararlanmış. Aytaç Arman bıçkın şöförde, Levent Yılmaz kasaba tüccarında, Yılmaz Zafer doktorda, Macit Koper iğnecide filme çok iyi katkı sunmuşlar. Erol Durak yazarda, Müjde Ar da Vasfiye’de inandırıcı olmuş.
Adı Vasfiye ustamızın sadece seksenlerdeki değil, tüm zamanlardaki saltık utkularından biri, dahası bence sinemamızın gurur verici yapıtlarından biri.
DUL BİR KADIN, 1985
Y& S: Atıf Yılmaz, K: Orhan Oğuz, M: Yalçın Tura, Atilla Özdemiroğlu, E: Necati Cumalı, S.Y: Şahin Kaygun, O: Müjde Ar, Nur Sürer, Yılmaz Zafer, Deniz Türkali, Şükran Güngör, Ebru Oğuz, Aslan Altın, Erden Güvenç, Nazan Ayas, Selda Tosun, Orhan Alkaya, Savaş Akova, Füsun Demirel, Yapımcı: Kadri Yurdatap

Seksenli yılların ortasında bayağı gişe yapan, kapı pencere kıran, özellikle cinsellik nesnesi olarak iri memeleriyle hasılat garantisi olan Müjde Ar ile Nur Sürer’in birlikte sarmaş dolaş görüntülü afiş ve lobileriyle ilgi odağına dönüşmüş Dul Bir Kadın yıllar geçtikten sonra koftinin koftisi bir filim olarak çıkıyor karşımıza. Makyajı dökülmüş bir kocakarı görüntüsüyle hem de.
Yılmaz biri kocasını toprağa vermiş, biri sevdiği çok zengin herif tarafından terk edilmiş iki kadının; Bodrum’un gözdesi, sosyetik olması koşuluyla her gördüğü güzel ya da çirkin kadının üstüne çıkmayı marifet sanan şımarık bir kentsoylu, pardon kentsoysuz fotoğrafçı müsvettesi karşısında iyice denize döküldüğü aşırı maço bir hikaye anlatmış. Ve haliyle sevişme sahnelerini şanzıman olarak kullanmış.
Kahramanlardan Suna eşini yıllar önce kaybetmiş, kızıyla birlikte hayat mücadelesine devam eden mutsuz bir kadın. Bir de Ayla var tabii. Bu ikisi Bodrum’a giderek tatil yapalım, gözümüz gönlümüz açılsın diyor. Sevdiğine varamayan Ayla’nın hali daha vahim gözüküyor, herif için bebeğini dahi aldırmış çünkü.
Bir başka tip ise Sosyetik Gönül. Bu da daha önce dört kez evlenip ayrılmış ama uslanmamış, yeni koca ve hayatı doya doya yaşamanın peşinde bir antikacı.
Suna’nın hayatı Gönül’ün dükkanında tanıştığı genç, yakışıklı ama sorumsuz, şımarık fotoğrafçı Engin sayesinde birden değişiyor. Engin’e aşık oluyor çünkü. Ancak bu tutarsız ilişki zamanla şiddete ve ihanete dönüşüyor. Üstelik Engin Suna’yı hem Ayla, hem de başka kadınlarla aldatıyor!!
Finalde Engin’den darbe üstüne darbe yiyen iki kafadar heriften vazgeçip birbirlerine aşık oluyor sanki.
Film Necati Cumalı’nın Bir Sabah Gülerek Uyan isimli tiyatro oyunundan sinemaya uyarlanmış. Ama Cumali tamamen bu kentsoysuz Bodrum şaşkolozlarıyla mı doldurmuştu oyunu, bunu merak ediyorum. Ancak Dul Bir Kadın salak kentsoylularımız, onların rezil yaşantıları, yozlukları, kadınlarımızın bir yığın palyaçolar karşısındaki zavallılıklarını sergileyen kötü bir film kimliğinde bugün.
AAAHH BELİNDA, 1986
Y: Atıf Yılmaz, S: Barış Pirhasan, M: Onno Tunç, K: Orhan Oğuz, O: Müjde Ar, Yılmaz Zafer, Macit Koper, Güzin Özipek, Füsun Demirel, Tarık Pabuççuoğlu, Mehmet Akan, Levent Yılmaz, Fatoş Sezer, Erol Durak, Nuran Oktar, İsmet Ay, Erol Keskin, Sevda Aktolga, Yapımcı: Cengiz Ergun

Yılmaz’ın seksenlerdeki olumlu işlerinden biri de çok sevimli bir çalışma olan Aaahh Belinda. Woody Allen’in Kahire’nin Mor Gülü başlıklı gerçekle, düşlemlerin birbirinin içine girdiği yapıtı Yılmaz’a esin vermiş olmalı.
Tiyatro ve reklam oyuncusu Serap hikayenin kahramanı. Suat isimli sevgilisiyle birlikte Vasıf Öngören’in Asiye Nasıl Kurtulur isimli oyunun provalarına katılmakta. Bir yandan da para kazanmak için bir şampuan reklam teklifini kabul etmiş durumda.
Reklam çekimleri haliyle bir banyoda, duşun altında gerçekleşiyor. Ancak Serap şampuanı överken birden gözlerini açıyor ve kendini reklamda canlandırdığı evli ve iki çocuk annesi bankacı Naciye olarak buluyor. Ve başına gelen şeye anlam veremiyor ve büyük bir inanmazlıkla içinde bulunduğu durumdan çıkmaya çalışıyor umarsızca. Evde ona kırk yıllık karısı gibi davranan Hulusi ve yapışkan iki çocuktan hızla kaçıp arkadaşlarının yanına gitse de kimse onu artık Serap kimliğiyle tanımıyor.
Böylece Serap’ı artık Naciye kimliğiyle izliyoruz. Ona sunulan bu sıkıcı hayatı yaşarken de alkolik babası, sevimsiz kayınvalidesine de katlanmak zorunda kalıyor üstelik.
Başarılı finalde ise Naciye birden gözünü açıyor, kendini filim setinde buluyor ve yitirdiği Serap kimliğine yeniden kavuşuyor.
Yılmaz akışlı, gülmecesi yerinde, oyunculukları başarılı bir filim çekmiş. Birbirinden tamamen farklı tipleri yanyana getirip farklılıklardan yarattığı abartısız mizahı çok şirin. Ancak değinmek gerkiyor ustanın filimlerindeki müzikler tek kelimeyle feci. Bu seferki facianın sorumlusu ise ne yazık ki sintisi ile filme zarar veren Onno Tunç!
ASİYE NASIL KURTULUR, 1986
Y: Atıf Yılmaz, S: Atıf Yılmaz, Barış Pirhasan, Nuran Oktar, Eser: Vasıf Öngören, M: Sarper Özsan, K: Kenan Davutoğlu, S. Y: Metin Deniz, O: Müjde Ar, Ali Poyrazoğlu, Hümeyra, Nuran Oktar, Güler Ökten, Yaman Okay, Ali Yalaz, Yavuzer Çetinkaya, Füsun Demirel, Defne Halman, Fatoş Sezer, Mehmet Akan, Savaş Yurttaş, Yasemin Alkaya, Taner Barlas, Dursun Ali Sarıoğlu, Oktay Sözbir, Yapımcı: Atıf Yılmaz

Asiye Nasıl Kurtulur denince elbette ilkin yaratıcısı değerli yazar/tiyatro yönetmeni Vasıf Öngören’den, sonra da Yılmaz’ın beyaz perdeye uyarladığı oyundan söz etmek gerekiyor.
Öngören 15 Şubat 1938 Tavşanlı doğumlu. 14 Mayıs 1984’te Amsterdam’da erken bir ölümle bizlere veda ettiğinde ardında değerli bir miras bırakmış: Göç (1965), Asiye Nasıl Kurtulur (1968), Almanya Defteri (1971), Oyun Nasıl Oynanmalı (1974), Zengin Mutfağı (1977) gibi oyunlar ve bir yığın yönetmenlik deneyimi.
Öngören’in 1962 senesinde yükseköğrenimini bırakıp Berlin’e gitmesi önemli olmuş tiyatro yaşamında. Berliner Ensemble’a katılarak Bertold Brecht’in epik yöntemini öğrenmesi kendi çalışmalarına da yön vermiş sonrasında. Yurda dönüş 1965’te. Asiye Nasıl Kurtulur yazarın yine Brecht’çi bir anlayışla, yani seyirciyi kahramanlarla özdeşleştirmeden, araya girip yorum yaparak, eleştirel bir yaklaşımla metne karışarak anamalcı düzende fuhuş batağına düşmüş bir kadının mutlu ve düzgün bir hayata sahip olamayacağını söylüyor. Yani Asiye ve benzerlerinin düştüğü batağa kendi kaderlerinin değil, insan ilişkilerinde her şeyi metaya dönüştüren iktisadi sistemin yol açtığını haykırıyor.
Yılmaz’ın da özellikle yetmişli yıllarda epik yönteme ilgi duyduğu malum (bkz. Kibar Feyzo vd). Ama filme bunun ne kadar yararlı olduğu bence biraz soru işareti. Çünkü yönetmen sadece öyküyü anlatsa, araya hiç danslar manslar katıp sinemasını tiyatroya yaklaştırmasa yine Öngören’in dediği anlaşılabilirmiş. Çünkü yazarın söyledikleri net ve olayların akışı kadınların fuhuşa sürüklenişinin kahpe kaderin değil, sistemin onlara açtığı bu kanal aracılığıyla olduğunu açıkça işaret ediyor zaten.
Yılmaz’ın çabası yoğun olmuş, oyuncular da rollerine yakışmışlar (Ar, Poyrazoğlu, Hümeyra, Yurttaş, Yalaz, Sarıoğlu, Sezer ve ötekiler) ama uygulanan yöntem filme çelme takmış. Yine de Yılmaz’ın ve Türk sinemasının seksenli yıllardaki artılarından biri Asiye Nasıl Kurtulur.
EĞRETİ GELİN, 2005
Y: Atıf Yılmaz, S: Gül Dirican & A.Yılmaz, K: Kenan Ormanlar, M: Selman Ada, Sezen Aksu, Atilla Özdemiroğlu, O: Nurgül Yeşilçay, Müjde Ar, Onur Ünsal, Metin Akpınar, Fikret Hakan, Mehmet Esen, Nilüfer Aydan, Eylem Yıldız, Şevket Çoruh, Füsun Demirel, Pınar Öğün, Yapımcı: Esra Alkan

Ustanın son filmi bu; bizlere oldukça nitelikli bir çalışmayla veda ediyor Yılmaz. Aynı yıl Sinema Bir Mucizedir ile uzun sinema geçmişine leke süren Memduh Ün’ün ve bir yığın çöp televizyon yapımıyla veda eden çağdaşları olan ustaların tam aksine!
Eğreti Gelin bir çağ filmi, yirmili yılların sonlarında geçiyor olaylar. Cumhuriyet ilan edileli çok olmamış, Osmanlı döneminden gelen birçok alışkanlık hala gündemde. Eğreti gelin kurumu da öyle!
Bunu şöyle tanımlamak mümkün. Deneyimli bir kadın dünya evine girmeye hazırlanan genç ve acemi damat adayına işin usullerini öğretiyor, yolunu yordamını açıklıyor! Cinsel yaşama hazırlık, eşine nasıl davranacak, falan filan.
İşte Emine de bu işte tecrübeli bir kadın. Şehrin varlıklı ailelerinin oğullarını evliliğe hazırlamış geçmişte. Ama artık yapmıyor bu işi, çünkü Hasan adlı belalı bir faytoncuile birlikte. Aşık olmuş bu herife, Hasan da onu kollamak için birini bıçaklayıp hapse düşmüş. Çıkınca Emine’yi alıp uzak bir kente gitmek ve orada yeni bir hayata başlamak istediği haberini söylüyor kadına.
Ali belediye başkanı Talat Bey’in oğlu. Evlenmesi ve aile işine sahip çıkması beklenmekte. Oysa onun merakı kuklalar ve tiyatro gibi uğraşılar.Kasabaya gelen çadır tiyatrocularıyla gizli gizli sahneye bile çıktığını izliyoruz filmin başında. Tek istediği bu kasabadan kurtulmak dünyayı gezmek Ali’nin. Ailesinin gözünde büyümüş ama olgunluğa erişememiş biri.
Ali’nin bir nişanlısı var, adı Neşe. Iki aile de varsıl oldukları için çocuklarının yuva kurmasını uygun görmüşler. Ali’nin annesi İffet oğlunu evliliğe hazırlaması için Emine’yi eğreti gelin getirmeye karar veriyor. Emine de teklifi kabul ediyor. Elindeki iki kuruşu hem Hasan ve ailesi, bir de evdeki kızkardeşi Nazlı için bitirmek üzere çünkü.
Ali ilkin eğreti gelin düşüncesinden sıkılıp uzak dursa da, ilerleyen sahnelerde Emine’nin çekim alanına giriyor, dahası Emine de oğlanın ne kadar yetenekli ve akıllı olduğunu fark ediyor. Aşk karşılıklı yani!
Finalde Ali kasadan babasının paralarını alıp kaçıyor sevdiğini alarak. Özgürlüğüne kavuşan ama sevdiğine kıyamayan Hasan’ın finalde boyun eğdiğini görüyoruz.
Ve sevgililer son resimlerde meçhule doğru hareket ediyor tiyatro kumpanyasıyla birlikte.
Yılmaz merak ögesini de sürekli diri tutarak, dramatik yapısı güçlü bir film çekmiş. Oyuncularını da iyi kullanmış, Ünsal, Yeşilçay, Ar, Demirel, Akpınar, Yılmaz ve Öğün başta olmak üzere başarılı tipler canlandırmışlar. Kameraman Ormanlı da gereken katkıyı yapmış.
Atıf Yılmaz’ın filmle ilgili şöyle demiş: ‘’Son gün vilayetin önünde bir çekim yapacaktık, vali telefon etti. Atıf bey affedersiniz, siyasiler baskı yapmaya başladı. Ben sizin gibi düşünsem bile, devletin memuruyum, lütfen bu çekimleri vilayetin önünde yapmayın, çünkü çekimlerin Kastamonu’da yapıldığı anlaşılacak, dedi. Ama onun dışında olağanüstü bir şekilde yardımcı oldular. Kastamonu’yu plato haline getirdik. Onun için Kastamonulu herkese müteşekkirim.’’