ATIF YILMAZ’IN TÜRKAN ŞORAY’LI FİLMLERİ – ı

KÖLEN OLAYIM , 1969
Y: Atıf Yılmaz, S: Ayşe Şasa, K: Mengü Yeğin, O: Türkan Şoray, Murat Soydan, Nasır Malek, Mualla Sürer, Talat Gözbak, Benan Öz, Muzaffer Civan, Ali Demir, Yapımcı: Hulki Saner

İlkin 1969-1997 seneleri arasında Atıf Yılmaz ustamız ile sinemanın Sultan namıyla anılan ve şöhreti Çin Seddi’ne kadar yayılmış yıldızının 17 filme uzanan birlikteliğinin ilk çalışması olduğunu söyleyeyim bu Saner Film yapımının ve Kölen Olayım’ın sinemasal değerini yok sayarak tarihi öneminin altını/üstünü mavi fosforlu kalemimle çizeyim.
Altmışların parlak yapımcısı Hulki Saner belli ki nerdeyse tüm meslektaşlarının el attığı kalıbı sunmuş Yılmaz’a. Yine iki erkek var, bunlar çok yakın, biri ağa, öteki yeğeni ve ikisinin de sevdiği kadın aynı. Tabii önce biri seviyor kadını, sonra saçma sapan bir nedenle sevenler ayrılıyor, ardından ikincisi evlilik aşamasına geliyor ilkinin sevdiğiyle.
Kölen Olayım’ın bir de toplumbilimsel boyutu var ama. Hem Türk toplumunun, hem de filimlerine dikkatle baktığımızda sağlam bir maço olduğunu gözlemlediğimiz Atıf Yılmaz’ın kadını bayağı aşağıladığını görüyoruz bu öyküde. Böylece toplumumuz için ne yazık ki iki bin yirmili yıllarda da geçerli olan davranış kalıpları, düşünce yozlukları Kölen Olayım’da ilk kareden sonuncusuna kadar mevcut!
Kahramanımızın adı Azize. Küçük pavyonlarda şarkıcılık yapan genç ve güzel bir kadın bu. Yaşlı annesiyle sadece geçinebilmek adına bu işi yapıyor, onun dışında masalara dahi gitmeyip konsomatrisliği reddeden biri. Ama Azize’nin gözü ne kadar toksa, annesi Şükriye Hanım da bir o kadar aç, para delisi bir kadın olarak çiziliyor. Tek amacı kızının zengin birine kapağı atması.
Bir gün pavyona Ömer geliyor ve ilk bakışta Azize’den etkileniyor. Pavyondaki müşterilerden biri Azize’ye sarkıntılık edince Ömer Azize’yi koruyor ama bıçaklanıyor. Hastanede Ömer’i ziyaret eden Azize de ondan hoşlanıyor ve kısa sürede arkadaşlıkları ilerliyor. Ömer evlenmek istiyor ve baba gibi gördüğü amcasına durumu anlatmak için kasabaya dönüyor.
Ömer İstanbul’a kasaba ağası amcasının bir işini halletmeye gelmiş aslında. Ancak paraları çalınıyor. Azize’nin çalıştığı pavyonun müdürü yapıyor bunu. Durumu olanca tecrübesiyle fark eden amca hırsızı bulmak için pavyona gelip yumruk gücüyle paralarını geri alıyor, ancak o da Azize’den etkileniyor. Azize ise karşılık vermiyor haliyle, çünkü Ömer’i beklemekte.
Durumu anlayan Şükriye Hanım Azize’ye Ömer’in ağzından sahte bir mektup yazıyor. Mektubu okuyan Azize yıkılıyor ama annesinin ısrarıyla Ağa ile evlenmek için kasabaya geliyor. Geldiği dakika Ömer’i görüyor ve yıkılıyor.
Bir sürü olaydan sonra Azize ve Ömer, Şükriye’nin oyununu çözüyorlar ancak Ömer babası gibi gördüğü ve çok sevdiği amcasını kırmamak için Azize’den vazgeçiyor. Ama Ağa ile evlenmek istemeyen Azize gelinliklerle dağ bayır kaçıyor. Ama Ağa Azize’yi buluyor, tam vuracakken araya Ömer giriyor. Ağa aradaki ilişkiyi anlayınca Ömer’i vurmak istiyor ama Azize kendini siper edip vuruluyor.
İşte böyle, bir yığın zırva!
YEDİ KOCALI HÜRMÜZ, 1971
Y: Atıf Yılmaz, S: Ayşe Şasa, M: Nevzat Sümer, K: Çetin Tunca, S. Y: Secat Kırmacı, E: Sadık Şendil, O: Türkan Şoray, Tanju Gürsu, Salih Güney, Süleyman Turan, Münir Özkul, Necdet Yakın, Suna Selen, Rukiye Göreç, Mualla Sürer, Güzin Özipek, Ali Şen, Cevat Kurtuluş, Ahmet Turgutlu, Kudret Karadağ, Necip Tekçe, Reşit Çıldam, Yapımcı: Özdemir Birsel

Yılmaz usta senarist Sadık Şendil’in tiyatromuzda klasikleşmiş sevimli oyunundan çok sevimli, üstünden yarım asırdan fazla geçtikten sonra da aynı şirinliği sürüp giden bir film çekmiş.
Hürmüz Osmanlı döneminde yaşamış çok güzel bir kadın. Azılı bir kabadayı olan Fişek Ömer’le evli ve kocasına da çok bağlı. Ancak hapiste olan Fişek Ömer’in birçok sevgilisi olduğunu öğreniyor bir gün. Bunu öğrenince de kocasını terk edip bir intikam planı yapıyor. O da artık erkeklere güvenmeyecek hepsini parmağında oynatacaktır. Tıpkı kocası gibi kendine altı koca daha buluyor böylece. Tabii akıl hocası Safinaz’ın yardımlarıyla: Hızır Reis, Berber Hasan, Bekçi Memo, Tulumbacı Bıçkın Ali ve Hallaç Rüstem bunlar.
Hürmüz bu altı kocayla imam nikahıyla evlenir ancak hiçbirinin de gönlünü tam yapmaz. Hürmüz herkesi bir güzel idare ederken Doktor Ulvi’ye aşık olur. Aşkı için diğer kocalarından boşanır ancak Ulvi’yi elde etmek diğerleri kadar kolay olmaz.
Yılmaz hem akışlı bir filim çekmiş, hem de müthiş bir oyuncu kadrosu kurmuş. Türkan Şoray belki de hayatının rolünü çıkarmış, ama bıçkında Gürsu, itfaiyecide Karadağ, berberde Özkul, hallaçta Yakın, bekçide Turgutlu, kadıda Ali Şen müthiş oynamışlar, ayrıca kadınlardan Göreç ve Suna Selen de rollerine yakışmışlar.
Yılmaz ve Şendil ikilisi final sekansında eve dolan 6 erkeğin trafiğinde müthiş bir teknik sergilemişler. Sözün özü Yedi Kocalı Hürmüz beni en çok şaşırtan Yılmaz filimlerinden biri oldu.
Atıf Yılmaz’ın film hakkındaki değerlendirmesi şöyle: ’’Yedi Kocalı Hürmüz benim açımdan önemli. Ulusal Sinema nasıl olmalı konusunu denedik. Tüm filmi iki boyutlu çektim ben. Bir nevi minyatür gibi ve bu da hikayeye çok uygun düştü. Türkan Şoray’ı da aşağı yukarı bir kukla gibi oynattık. Bütün kişileri de öyle. Mesela duygularını belli mimiklerle veriyorduk, sadece göz kırpmasıyla bilmem neyle… Klasik bir şey değil de, Ulusal Türk Sineması nasıl olmalı, geleneksel sanatlardan yeni bir senteze nasıl varılır denemesiydi. Benim oldukça sevdiğim bir filmdir.’’
GÜLLÜ, 1971
Y & S: Atıf Yılmaz, K: Çetin Tunca, O: Türkan Şoray, Ediz Hun, Hulusi Kentmen, Süleyman Turan, Muazzez Doğan, Semih Sezerli, Eriş Akman, Yapımcı: İrfan Ünal

Yılmaz senarist olarak kendini belirtmiş ama Güllü 1968’de Mario Monicelli’nin La Ragazza con La Pistola adlı filmin kopyası, ya da yumuşatarak söyleyeyim, bizim ülkeye serbest bir uyarlaması. Kimi kaynaklarda senaryoda Erdoğan Tünaş’ın da parmağı olduğu söyleniyor.
Öykü geçirdiği bir trafik kazası sonucu köye gelen ve kendisiyle imam nikahıyla evlendikten sonra yaşadığı şehre giderek onu terk eden adamın peşine düşen bir köylü kadının yaşadıklarına odaklı.
Film iyi iş yapmış olmalı, çünkü 2 sene sonra Kemal Sunal’ın da küçücük bir rol aldığı Güllü Geliyor Güllü başlıklı devamını da çekmiş Akün Film.
Ama Güllü sevimsiz bir film, bunun ilk nedeni Şoray’ın Karadenizli bir köylü kadını canlandırdığı için yoğun bir şiveyle seslendirilmesi ve ne yazık ki bu şivenin sinemanın sultanına pek yakışmaması. İkinci neden ise komedi yeteneği nerdeyse sıfıra yakın olan ve fazla oynama çabasıyla durumu iyice vahimleştiren bir Ediz Hun’un varlığı. Bunlara filmin ikinci yarısında senaryonun iyice dağınıklaştığı için ritmin aksaması ve akıcılığın durmasını da ekleyeyim.
Yılmaz Monicelli’nin filminden finalde uyguladığı yöntemle ayrılıyor. Sicilyalı köylü kızı kendisini baştan çıkaran bir adamın peşinden İngiltere’ye gidip orada yaşadığı maceralar sonrası adamı unutup kendisine yeni bir hayat kurup mutlu olurken Güllü’nün finali oldukça güler yüzlü. Ancak bu mutluluğu kadının kendisini baştan çıkaran adamda buluyor olması çok tuhaf. Bunun nedeni adam terk edip gitse de, kendisini aldatsa da, kadının bu ilk yattığı erkekten bağımsız mutlu bir hayat kurmasının geleneklerimizle bağdaşmaması kuşkusuz. Yapımcı İrfan Ünal bu tavrı seyircinin kabul etmeyeceğini biliyor olmalıydı. Tabii aynı yaklaşım yönetmen için de geçerli elbette.
Demek ki değişmez bir kural, kadının mutluluğu kendisine dokunan ilk erkek ve koca nitelemeleri ile tanınan erkeğin yanında bulması!
Türkan Şoray, Sinemam ve Ben adlı kitabında ‘’Komedi filmlerinde oynamayı çok seviyordum ama bazı sahnelerde gerçekten utanıyordum. Belli etmemeye, Sen bir oyuncusun, her türlü rolü oynamalısın, diye düşünmeye çalışıyordum’’ diye yazmış. Filmdeki damda miyavlama sahnesini örnek vermiş bu bağlamda. “Koskoca kadın damda oturmuş miyav miyav diyecek” diye özetlemiş. Atıf Yılmaz’a bu sahneyi çekmeyi istemediğini söylemiş ama Yılmaz’a göre hasta olduğu için, Şoray’a göre ise kendisinden daha otoriter olan yardımcısı Zeki Ökten’le onu baş başa bırakmak için sete gelmemiş Atıf Yılmaz o gün ve sahneyi Ökten çekmiş.
KARAGÖZLÜM, 197O
Y: Atıf Yılmaz, S: Bülent Oran, M: Metin Bükey, Orhan Gencebay, Ş: Belkıs Özener, K: Orhan Kapkı, S.Y: Secat Kırmacı, O: Türkan Şoray, Kadir İnanır, Aziz Basmacı, Diclehan Baban, Mualla Sürer, Müjdat Gezen, Mürvet Sim, Turgut Boralı, Aynur Aydan, Reşit Çıldam, Talia Saltı, Kudret Karadağ, Zeki Sezer, Nezihe Güler, Kayhan Yıldızoğlu, Muzaffer Civan, Lütfü Engin, Orhan Çoban, Ali Şen, Yapımcı: İrfan Ünal

Kara Gözlüm kötü bir filim, bu çok önemli değil aslında. Milyonlarca kötü filim çekilmiş iki bin yirmili yıllara kadar, Atıf Yılmaz da bir başka kötü filim daha çekmiş, ne gam! Ama Kara Gözlüm Akepe iktidarı boyunca pompalanan, seksenli yılların ortalarından itibaren doksanlara kadar da özellikle İbrahim Tatlıses/Aydemir Akbaş ikilisinin zehirli beyinlerinden çıkan ve güya halka hoş gözükmek, güya halkı pohpohlamak adına ne kadar ilkel, ne kadar bayağı, ne kadar erkekegemen düşünce artığı sapıklıklar varsa sergileyen tavrı benimsemesiyle bayağı vahim bir görünüm sunuyor. Ve bu vahim tutumun vebalini senaryo denen paçavrayı yazan Bülent Oran’a yüklemek bence haksızlık olur, çünkü Yılmaz da keyifle görüntülemiş bu tatsızlıkları.
İlkin Kara Gözlüm’ün iki cenahı karşı karşıya getirdiğini vurgulayalım. Bir tarafta para yanlıları var ama bunları kapitalist olarak nitelendirmek olanaksız, çünkü hem eğitimsizler, hem de insani özelliklere sahip değiller. Öte yanda ise parasızlar var, bunlar sevgi, şefkat, dostluk gibi temel vasıflarla donatılmışlar.
Bir de filimde zaman zaman değinilen bir Batı-Doğu karşıtlığı var. Batıyı temsil eden değerler Chopin, Brahms ve Çaykovski gibi müzik üstünden yapılıyor. Çünkü kahramanlardan erkek olanı bir çellocu, alaturka müziğimize küçümseyerek bakıyor. Kahramanlardan kadın olan da alay olsun diye Şopen lakabı takıyor ona zaten.
Yani Kara Gözlüm bitmiş, çöpe atılmış bir film olmanın ötesinde sağlam bir toplumbilimsel bir çözümlemeyi hak ediyor. Tek erdemi Türkan Şoray’ın güzelliği dersem abartmış olmayacağım herhalde.
Hikaye şöyle: Yaşlı babası Temel Reis’le kızı Azize balıkçılık yaparak geçinirler. Ancak Azize balık pazarında satış yaparken ayrıca güzel sesiyle de herkese şarkılar söyler. Herkes ona hayrandır.
Kenan ise konservatuvar bitirmiş bir çellocu. Ancak sanatçı ruhuna yediremediğinden günün popüler müzikleriyle uğraşmaz. Bu yüzden de işsiz kalır.
Bir gün Kenan’ın yolu arkadaşı piyanist Orhan’la balık pazarına düşer. Tabii ki yolları Azize ile kesişir. İlk başta tartışırlar. Daha sonra yolları tekrar kesişir ve birbirlerinden hoşlanırlar.
Kenan arkadaşı Orhan sayesinde bir gazinoda müzikçi kimliğini gizleyerek garsonluk işi bulur. Gazinonun sahibi Arnavut Osman da karısıyla yemeğe çıktığı bir gün Azize’nin sesinin güzelliğini fark edip ona Kenan’ın çalıştığı gazinoda şarkıcılık teklif eder. Azize kabul eder ve bir anda paraya ve şöhrete kavuşur. Özel dersler de alıp hanımefendi olmaya çalışır.
Öte yandan Kenan Azize’den uzak durmaya çalışsa da Azize’nin yakınlığına daha fazla kayıtsız kalamaz. Aşk kapıyı çalar böylece. Bu arada Kenan Azize’ye ismini gizleyerek bestelediği şarkıları gönderir. Şarkılar sayesinde Azize çok başarılı olur, hatta ünü dünyaya yayılır. Hollywood’dan bile başrol teklifi gelir.
Azize kimliğini bilmediği bu besteciyi çok merak etse de ulaşamaz. Hatta Azize ondan vazgeçsin diye kendisini isteyen zengin bir akrabasının kızıyla nişanlanır. Azize bunu görünce her şeyden vazgeçip balık pazarına geri döner. Kenan da daha fazla dayanamayıp Azize’ye koşar.
İmdaaaaaaaaaaatttttttttttttt!