DOKTOR KURUMLU’NUN SEÇTİKLERİ – 2025

KEIJI HAINO / NATSUKI TAMURA – WHAT HAPPENED THERE?
Mahallemizin genç aslanı Gökhan Koçak’ın, yeni senenin ilk ışıltılı çalışması olarak canhıraş haykırışlarla, zafer naralarıyla sunduğu What Happened There? iki oturaklı Capon yiğidosunun çok başarılı bir çalışması. 1952 Chiba doğumlu Keiji’nin gitarcılığını, besteciliğini, şarkıcılığını tanımayan yok elbette, onun rock, serbest doğaçlama, minimalizm, gâvurların drone music, percussion psychedelich music, noise music dedikleri türlerdeki yaratıcılığını simitçimiz Kastamonulu Hüseyin, marangozumuz Çankırılı Zeki de alkışlıyor haliyle. Değerli trompetçi Natsuki’ye ise daha çok şahane piyanist Satoko Fujii’nin kocası kimliğiyle aşina olsak da, Gökhan sanatçının Amanojaku, Gato Libre, Kira Kira, Mahobin gibi fiyakalı topluluklarla, Satoko’nun bir araya getirdiği guruplarla ya da kendi adına gerçekleştirdiği tasarılarla teveccühün en irisini hak ettiğini fetva ediyor.

Albüm canlı kayıtlarla yapılmış. Konser salonu Tokyo’daki Shinjuku Pit Inn, tarih ise Ocak 2024.
Albüme adını veren beste ikilinin, ucu bayağı sivri kalemlerinden çıkma ve 36 dakika sürüyor. Sekiz ile dokuz buçuk dakika süren dört bölümden oluşuyor. Satoko ve Natsuki’nin 1997’de kurdukları Libra Records hediye etmiş bizlere bu inciyi. İlginç olan iki deneyimli müzikçinin ilk bir araya gelişleri olması. Söylemleri epey sakin başlasa da, Keiji’nin volkan gibi fışkıran, cam kırıkları gibi canımızı yakan gitar ve sessel imalatları, Tamura’nın gülmece duygusuyla da beslenmiş trompetine eklediği, el yapımı aletleri, mutfak alet edevatı, oyuncaklarıyla renkleniyor. Ama ikilinin birbirini can kulağıyla dinlemeleri, yatışık anlarla, kaotik zamanların akıllıca dengelenmesiyle çıta hep yukarılarda asılı duruyor.
PAINKILLER, THE EQUINOX
Zihni Aydın abimizin ısrarla mahallemiz sakinlerine dinlemelerini önerdiği The Equinox, uzun süredir takip ettiğimiz Painkiller’in; albüm, felekten sürekli yediği tekme ve tokatlarla oldukça harap olmuş garibanlarımızın bir nebze de olsa acılarını dindiriyor, ilaç oluyor. Söylemeye gerek yok aslında; topluluk, John Zorn’un seçkin tasarılarından bir başkası. Hemen yoklayalım belleklerimizi: 1991’de Zorn yanına basçı kirli sakal Bill Laswell’i ve Napalm Death’in davulcusu ve Scorn’un kurucusu Mick Harris’i alarak oluşturmuştu bu üçlüyü.
Üçlü yanlarına değişip duran konuk elemanları (Keiji Haino, Kevin Sharp, Fred Frith filan) da katarak caza, gâvurların deyişiyle grindcore, ambient ve dub ögeleriyle beslenmiş çok akışlı, gürültülü ve heyecan dolu bir söylem tutturmuştu.

Guts of A Virgin (1991), Buried Secrets (1992), Rituals (1993), Execution Ground (1994), Talisman (2002), 50 (2005), The Prophecy (2013), Samsara (2024) seneler içinde kulaklarımızın pasını gidermiş çalışmalardı. Samsara’nın geçtiğimiz senedeki coşku dolu tınıları kulaklarımızdan silinmemişken, The Equinox daha da çeşitlilik ve yaratıcılık sunuyor bu defa. Laswell, Zorn ve Harris altı parça boyunca farklı tartımlarda, farklı ses iklimleri yaratarak cazı, metali, gâvurların noise dedikleri, grindscore dedikleri, techno dedikleri türleri harmanlayarak oluşturdukları biçemleriyle selam ediyorlar bizlere. Zorn kapak notlarında Aleister Crowley’in (12 Ekim 1875 – 1 Aralık 1947) müziklerinde büyük etkisi olduğunu ünlüyor. Babür Bentürk abimizin pek sevmediği, dünyanın en kötü üne sahip yazarı olduğunu söylediği, gizli saklı bir yığın tarikatla ilişkisi olan, bilim ile büyüyü birbirine karıştıran bu efsane Crowley’in böyle bir güzelliğe esin vermiş olması da takdire şayan walla billa.
URI CAINE, AGENT ORANGE
8 Haziran 1956’da gezegenimize teşrif eden, Philadelphia ürünü değerli piyanist, besteci ve düzenlemeci Caine armudun dibine düşme örneklerinden biri daha kuşkusuz. Annesi Shulamith Wechter Caine saygın bir şair çünkü. Dizeleriyle bayağı ses getirmiş, oturaklı biri. Uri, Almanların üretken Winter & Winter etiketi için epey albümde yapımcılığıyla göz doldurmuştu mahallemizde, imzasını attığı solo çalışmalarının yanında. Bu kez de bayağı kapsamlı bir ürünle çıkıyor karşımıza. Bestelerini seslendirmesi için soprano ve tenor saksofonda Dave Liebman, kontrabasta John Hebert, elektroniklerde DJ Olive’in yanında Brüksel Filarmonik’i de ekliyor. Ama orkestrayı görmesi şaşırtmıyor mahallemiz sakinlerini; çünkü geçtiğimiz yıllarda yine aynı etiketten piyasaya sürülen yapımlarda Mahler, Beethoven ve Gershwin gibi bestecilerin eserlerine de ışıltılı düzenlemeler yapmıştı sanatçı.

Ayrıca sayısız yaylı dörtlü, ikili, üçlü ve daha kalabalık guruplarla yaptıkları da şenlendirmişti pis siyasetçilerin paslandırdığı kulaklarımızı. Caine Brüksel Caz Şenliği için hazırlamış bu yapıtı. Odaklandığı tarihi olay ise 1968’in devrimci günleri. Elbette usuma gelen ilk şey, piyanistin yeniden ABD başkanlığına seçilen Trump alçağına bir tepkisinin dışavurumu olması. Başlık da zaten ABD’in Vietnam Savaşı’nda kullandıkları ve sayısız insanda büyük arızalar bırakan kimyasal bir oluşum. Liebman’ın kükreyen sopranosu, birbirlerinin içine kusursuzca, yamasızca giren ve zengin bir tınısal zenginlik yaratan çalgı bütünü, Caine’in tangırdayan piyanosu, Hebert’in tınıları birbirine kenetleyen konturbası on parça boyunca önderin insancıl ve barışa çağrı yapan öfkesini mükemmel ifade ediyorlar. Helal diyorum
YAZZ AHMED, A PARADISE IN THE HOLD
İngilizlerin trompet ve flügelhorn ustası olarak cihana takdim ettikleri ve gururlandıkları Ahmed’in bu parlak albümü Night Time Stories etiketinden Şubat ayının son günü yayınlandı ve mahallemizde yoğun alkışlarla karşılandı. Ahmed’in trompetiyle komalara öykünerek, çeyrek seslere yoğunlaşması, Arap müziğinin büyülü tınılarına odaklanması kuşkusuz Zeytinoğlu çotanakları için büyük mutluluk. A Paradise in the Hold aletini üflemesi kadar, kalemini de işlek tutması, besteciliğini de aksatmamasıyla ilgi devşiren sanatçının dördüncü albümü. Babür Bentürk abimiz Ahmed’in 2014’te yaptığı Bahreyn yolculuğunun müziğine çok şeyler kattığını söylüyor. 2015’in Alhaan Al siduri başlıklı süiti bunun bir ürünü kuşkusuz.

Trompetçi burada da Gılgamış Destanı’nın güçlü kadınlarından esinlenerek bol renkli, bol heyecanlı on çalışma yaratmış. Cazın halk müzikleriyle, elektronikayla çok yoğun ama yaratıcı bir öpüşmesi olmuş böylece A Paradise in the Hold. Stüdyoya gelen müzikçiler arasında Natacha Atlas, Randolph Matthews, Alba Nacinovich, Birgitte Beraha dikkat çekiyor.
Bunların tümü şarkıcı ve Ahmed’in şarkıcılarla ilk çalışmasını izliyoruz böylece. She Stands on the Shore Samy Bishai’nin kemanı ve Atlas’ın vokalleriyle, albüme başığını veren parça sağlam yapısı ve karanlık ses iklimiyle, Tears of Mermaid Beraha ve Matthews’in uyumlu vokalleriyle, Her Light Ortadoğu’nun sihirli ezgileriyle ve önderin esinli solosuyla, Though My Eyes Go to Sleep My Heart Does not Forget You ise Naciovich’in kulak okşayan vokalleriyle albümden bende kalan doruklardan sadece birkaçı diyeyim.