BEYAZ PERDEDEN

The Menu: Lilith’in Cennetten Kaçışı ve Altı Günde Yaratılışın Sofrası

İngiliz yönetmen Mark Mylod‘dan (1965) 2022 yapımı

The Menu: Lilith’in Cennetten Kaçışı ve Altı Günde Yaratılışın Sofrası

“Tanrı, dünyayı altı günde yarattı ve yedinci gün dinlendi.” Bu, yaratılış mitinin en bilindik versiyonlarından biri. Ama bu altı günün düzeni içinde kimin dinlendiği, kimin kuralları belirlediği ve kimin bu düzenin dışında kaldığı sorusu hep biraz flu kalır. The Menu, bu kadim anlatıya modern bir masa kuruyor: Adanın izole edilmiş restoranı, Lilith’in Adem’le olan çatışmasını ve Altı Günde Yaratılış’ınmikrokozmosunu bir araya getiriyor.

Lilith ve Margot: Düzeni Reddeden Kadınlar

Yaratılışın altı gününde düzen ve hiyerarşi Tanrı’nın elleriyle şekillenirken, Âdem ve Lilith’in hikayesi bu düzenin çatlağını oluşturur. Lilith, Adem’le eşit bir şekilde yaratılmış olmasına rağmen onun üzerinde bir otorite kurma girişimine karşı çıkar. Bu itiraz, yalnızca bir bireysel direniş değil, sistemin tüm kurallarını sorgulayan bir eylemdir. Aynı şekilde, Margot da TheMenu’de kurallarla dolu bir gastronomik cennete adım atar; ancak bu cennet, yalnızca itaat edenlerin hayatta kaldığı bir düzenin temsili haline gelir.

Lilith nasıl Tanrı’nın adını söyleyerek cennetten kaçtıysa, Margot da kendisini yargılayan yemek ritüelinden, sahte estetik kurallardan ve hiyerarşik ilişkilerden sıyrılarak adadan kaçar. Margot’nun şef Slowik’e sunduğu cheeseburger siparişi, Tanrı’nın karmaşık evrenini basit bir insani ihtiyaçla alt eden bir isyan çağrısı gibidir. Bu sahne, Lilith’in Adem’le olan eşitlik mücadelesinin güncellenmiş bir yorumu olarak okunabilir.

Altı Günlük Yaratılış: Slowik’in Sofrasındaki Düzen

Filmde, şef Slowik’in menüsü, yaratılışın altı günü gibi yapılandırılmıştır: Her yemek, düzenin bir parçasını temsil eder. İlk yemekler, müşterilere görkemli bir cennet vadeder; her şey kusursuz ve ilahi bir kontrol altındadır. Ancak bu düzenin altında, adeta yaratılış mitinin yedinci gününe ulaşamadan yok olmaya mahkûm bir dünya yatar. Slowik, Tanrı gibi bir otorite figürü olmasına rağmen, yarattığı düzenin çürüklüğünü gizleyemez. Bu çürüklük, sistemin içine yerleştirilen sahte lüksle ve baskıyla kendini ele verir.

Slowik’in menüsündeki her tabak, Altı Günde Yaratılış’ın bir yorumudur: Başlangıçtaki saflık (ışık ve karanlığın ayrılması), doğanın bolluğu (kara, deniz ve bitkilerin yaratılması), ve nihayet insanın kusurlarıyla sofrayı kirlettiği an (insanın yaratılışı). Slowik, Tanrı’nın yaratıcı gücünü taklit ederken, Margot onun karşısında Lilith’in asi enerjisini taşır: Bu düzenin bir parçası olmayacağını haykırır.

Margot’nun Kaçışı: Yedinci Gün Dinlenmek

Lilith, Adem’in otoritesine boyun eğmeyi reddederek cenneti terk ettiğinde, hikayesi toplumun dışına itilmiş bir figür olarak sona ermez. O, aynı zamanda özgürlüğün ve bağımsızlığın bir sembolüne dönüşür. Margot’nun kaçışı da tam olarak bu dönüşümün modern bir anlatımıdır. Adadan kaçışı, yalnızca fiziksel bir kurtuluş değil, aynı zamanda Slowik’in ilahi düzenini reddederek kendi varoluşunun kontrolünü ele almasıdır. Margot, cennet olarak sunulan bu cehennemden kaçar ve basit bir cheeseburger eşliğinde yedinci günün dinlenmesini kazanır.

The Menu ve Kaosun Sofrası

The Menu, modern bir Lilith hikayesi olarak okunabilir. Slowik, Altı Günde Yaratılış’ın Tanrısı gibi her şeyin kontrolünü elinde tutmaya çalışırken, Margot bu düzenin dışına çıkarak varoluşsal bir kaos yaratır. Ancak bu kaos, aynı zamanda özgürlük ve anlam arayışının doğduğu yerdir. Lilith’in Adem’in otoritesini reddetmesi nasıl patriyarkal düzenin sınırlarını sorguluyorsa, Margot da Slowik’in kusursuz menüsünü ve onun etrafında dönen güç dinamiklerini yıkıya uğratır.

Bu bağlamda The Menu, yalnızca bir gastronomik eleştiri ya da sınıfsal çatışmanın bir tezahürü değil, aynı zamanda yaratılışın altı günü ve Lilith’in hikayesi üzerine modern bir felsefi masadır. Yedinci günün huzuru, ancak düzeni sorgulayan ve onun dışına çıkanlar için mümkün hale gelir.

Lilith’in gölgesi hala üzerimizde. Peki, biz hangi masada oturmayı seçiyoruz: Slowik’in altı günlük düzeninde mi, yoksa Lilith’in kaosunda mı?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir