FOTOĞRAFIN CAZ SAATLERİ – 1

KUTSAL ZEYTİN
Yazı: Şükrü Erbaş / Fotoğraf: Lütfü Dağtaş
Zamanın fotoğrafı, deselerdi, en güzel yanıt zeytin ağaçları olurdu, dedim; “bir mihrap sırrı” (Emrah) gibi toprağa, denize ve göğe uzanan tanrının büyük bahçesine bakarak. (…)
Sabahın fotoğrafı, akşamın fotoğrafı, bekleyişin fotoğrafı, şefkatin fotoğrafı… humar gözlerin, otların kokusunun, alçakgönüllülüğün, tanrının ağzımızda şarkı söylediği bir eski sevdanın fotoğrafı, diye sürdürdüm önüme bakarak. (…)
Ağaç değil bunlar, gözlerle eller arasında, alın çizgisiyle ayaklar arasında bir kutsal yazı; bize yaşamayı öğreten insan emeğinin en güzel yazısı. Püsenli bir yeşil, püsenli bir siyah, püsenli bir güneş… Karacaoğlan, “üstüne gölg’olan dallar övünsün “ demiş Ya, bu dallar seviniyor ama övünmüyor. Meyvesini ayaklarımızın altına seriyor, övünmüyor. Bize bin yıllık bir ana rahmi sunuyor, övünmüyor. Bize bin yıllık bir gelecek sunuyor, yine övünmüyor.
Görkemli bir hayat bilgisi var. Tanrısal bir yüceliği var. Değersiz hiçbir yaprağım yok benim, diyor bu ağaçlar. Sonra saygıyla üzerimize eğiliyor, ürperten bir fısıltıyla, kendinizi sevin, diyor. Toprağa dokunmamızı istiyor. Gökyüzüne bakmamızı, ışığı ve gölgeyi okumamızı, börtü-böceği tanımamızı istiyor.
Başımı bu olağanüstü görüntüden kaldırıyorum, tanrının var olacağı bundan daha büyük bir güzellik olamaz, diyorum. Bundan daha büyük bir iyilik, bundan daha büyük bir zaman, bundan daha büyük bir aşk olamaz. (SİTEM TAŞLARI)
ELBETTE ZEYTİNLİK ALANLARIN TALANINA HAYIR!