KEMAL SUNAL FİLMLERİ ARASINDA BİR DORUK: SALAKO, 1974

Yönetmen: Atıf Yılmaz, Senaryo: Sadık Şendil, Ertem Eğilmez, Kamera: Hüseyin Özşahin, O: Kemal Sunal, Meral Zeren, İhsan Yüce, Nevzat Okçugil, Feridun Çölgeçen, Oktar Durukan, Talat Gözbak, Özden Yüce, İhsan Baysal, Arzu Film (Ertem Eğilmez, Nahit Ataman).
Salako Kemal Sunal filmleri arasında bir doruk kuşkusuz. Bunun için öncelikle Sadık Şendil ile Ertem Eğilmez ikilisini kutlamak gerekiyor çok sağlam senaryoları için. Çünkü film hem çok komik, hem de bir tez filmi. Benzeri az sinemamızda. Hatta dünya sinemasında bile az. Bir sav sunma amacıyla yapılan filmler çoğu kez çok yavan oluyorlar çünkü, esnetiyorlar izleyenleri. Dev André Gide’in bir yüzyıl öncesinden buyurduğu gibi, iyi duygularla edebiyat yapılmıyor, yapılamıyor; sanat yapıtlarının yetkinliğini doğru dünya görüşleri, iyicil yaklaşımlar gerçekleştiremiyor tek başlarına.

Ben hikayeye Atıf Yılmaz’ın da parmağının değmiş olduğuna inanıyorum. Belleklerimizi zorlarsak, Yılmaz’ın altmışlarda da, yetmişlerde de sinemamızda önemli bir yer tutan Ulusal Sinema kavgasının içinde olduğunu hatırlarız. Metin Erksan, Lütfi Akad, Halit Refiğ ve Atıf Yılmaz gibi önemli sinemacılarımızın kendi tarihimize, geleneklerimize, hatta resim, minyatür ve öteki sanatlarımıza eğilerek esin kaynaklarını buradan aldıklarını da. Akımın en büyük esin babalarından biri de Kemal Tahir’di elbette.

Kemal Tahir’i (1910-1973) bilmeden Salako’yu anlamak bence sarımsaksız cacık yapmaya benzetilebilir. Ya da daha ayrıntılı söylersem, büyük yazarımızın altmışlara da, yetmişlere de damgasını vuran eşkıya olgusuna yaklaşımını, bu toplumsal olguyu değerlendirme şeklini. Tahir’in bu tavrını Yaşar Kemal’in eşkıyalığa bakışıyla iki ayrı kutba yerleştirmemiz elbette olası. Çünkü İnce Memed ile isyan eden, iktidara boyun eğmeyen, mazlumdan yana olan, yani yiğitliği simgelen bir eşkıya tipi çizen Yaşar Kemal’e inat, Tahir ellilerden itibaren alçak ve süprüntü bir eşkıya tipolojisi geliştirmişti. Bu eşkıya özellikle korkak ve iktidar yanlısıydı. Burada yöresel bir iktidarı anlamamız gerekiyor kuşkusuz, özellikle de feodal bölgelerdeki ağaları, beyleri. Tahir’in eşkıyası bu ağa ve beyler tayfasının güdümündeydi ve onların isteği olmadan çiklet bile çiğneyemezdi. Hiçbir devrimci yanı yoktu, asla olamazdı da. Devrimci mücadele işçi sınıfının mücadelesiydi, örgütlü ve düzenli bir mücadele. Lümpen diye tanımlayabileceğimiz güçlerle yürütülemezdi. Hele hele ağalara, beylere nerdeyse kuyruğundan bağlı, disiplinsiz ve bilinçsiz güçlerle asla yürütülemezdi.
Yılmaz’ın Kemal Tahir’e yakın bir aydın olduğunu biliyoruz. Salako’daki eşkıyalara baktığımızda da bu özellikleri buluyoruz onlarda. Oktar Durukan’ın başarıyla canlandırdığı tip ve yanında kümelenmiş güruhun hem yerel devlet güçleri, hem de ağa ile olan ilişkileri tam Tahir çizgisinde. Salako (Sunal) da bu eşkiyaları hakladığında halkın da olan biteni müthiş abartma alışkanlığı, daha doğrusu abartma geleneği sayesinde bir eşkıyaya dönüştüğünde bu kurumun fosluğu, palavralığıyla iyi dalga geçiyor usta sinemacı.

Öyküyü sürükleyen kadın kişiliği yetmişlerde Sunal ile iyi bir ikili oluşturan Meral Zeren (Köyden İndim Şehire, Salak Milyoner, Hanzo, Şaşkın Damat) tarafından hakkı verilerek yorumlanmış. İkiyüzlü ve işveli kadın ile iyi örtüşmüş Zeren. Aşık olduğu eşkıya şefine ulaşmak için aptal Salo’yu kullanan, ona kendini kaçırtan, Salo kendisiyle yatmak istediğinde ona sürekli saçma sapan gerekçeler uyduran Zeren’in bu replikleri sadece yetmişlerde değil, bugün bile hepimizin diline düşmüştü. Salı sallanır, Çarşamba çarşafa dolanır, Perşembe perişanlıktır, Cuma mübarek gün gibisinden.

Filmin şirinliğine ve akıcılığına bir katkı da Urfa’nın unutulmaz Babi’sinden geliyor. Upuzun saçları (peruk olmalıydı), pos bıyıkları, davudi sesiyle Atıf Yılmaz ustamızın epik anlayışına büyük hizmet sunmuş Urfalı Babi. Uyarıyor bizleri film boyunca. Öykünün akışına kendimizi kaptırmamamız için! Olanı biteni yorumluyor, uyanık kalmamızı istiyor. Kıssadan hisseleri bağlaması eşliğinde veriyor. Alkole yenik düştüğü için kalıcı yapıtlara, istikrarlı bir müzik yaşantısına imzasını çakamayan, daha çok bir yeraltı efsanesi kimliğiyle var olan ve ömrünün uzun bir dönemini koyu bir sefalet içinde geçiren ve çoktan unutulup giden bu müzik emekçisine de yeri gelmişken bir selam çakayım.
Sözün özü çok şahane bir film Salako, dahası çok da önemli bir film. Yalnızca okkalı bir savın bu kadar sevimli biçimde, bu kadar yalınlıkla (basitlikle karıştırmayalım yalınlığı) anlatılabileceğini kanıtlamasıyla bile sinema tarihimizin başyapıtları arasında anılmayı hakediyor.