MODERN ZAMANLAR

“Kütüphane dolusu ciltlerden daha çok, Şarlo’nun filmleri zamanımızı gelecek nesillere anlatacaktır. Modası geçmeyen filmler sadece onun filmleridir. Bu hal onun bir sokak çocuğuna olduğu kadar bir köylüye, bir şehir memuruna hitap etmesini bilen dehasından ileri gelmektedir.”

Arslan Kaynardağ 1946 yılında Charlie Chaplin için bu saptamayı yapmış. Chaplin’in sanatı günümüzde hala güncelliğini korumakta olup geleceğe de uzanmaktadır. Chaplin’i güncel kılan onun dönemindeki sosyal, ekonomik ve kültürel ortamın yakıcı sorunlarının hâlâ varlığını sürdürmesidir. Kapitalist sistem içinde küçük insanların dramını mizahi bir dille yansıtan ustanın yarattığı Şarlo karakteri düzene meydan okuyan, kişisel direniş mekanizmaları geliştiren; sevgiyi, dayanışmayı ön plana çıkaran ve umut vaat eden mizahi bireydir.
Chaplin sinemasının temel temaları, kendi hayat öyküsünden deneyimlerinden filizlenmiştir. Yoksulluk içinde taşınmalarla geçer çocukluğu. Anne babasının ayrılması, üvey anneyle birlikte yaşama deneyimi, babasını alkolizmden yitirmesi, annesinin akıl hastanesine yatırılması, ağabeyiyle birlikte bakım evinde kalmasının, üzerinde önemli etkileri olmuştur.
Chaplin’in sessiz sinemanın son dönemlerinde çektiği Modern Zamanlar‘da direngen Şarlo karakteri vasıtasıyla kapitalist sistemin açmazları ve çelişkileri eleştirel biçimde ortaya konulur. Diğer filmlerinde olduğu gibi mizah diliyle gündelik hayatın derinliklerine nüfuz edilir. Film yaklaşık 6’yı gösteren bir saat görüntüsü ile başlar. Zamanı bölümleyen saat, kapitalist sistemin ve modern yaşamın olmazsa olmazıdır. İş ve özel yaşamın yanı sıra gündelik hayatı anlara bölen zamanın akışına riayet edilir bu sistemde. Ancak söz konusu zaman özneyi koşullayan ve öznenin dışında işleyerek dayatılan bir süreçtir.
Ardından, bir insan kalabalığı fabrikaya doğru yola koyulur. Eş zamanlı olarak da bir koyun sürüsü gösterilir izleyiciye. Hayatın gerçek bir öznesi olamayan bilinçsiz işçiler ile koyunlar aynı seviyede resmedilir ve insanın itaatkarlığına gönderme yapılır. Kanımca, Chaplin burada insanı koyun derekesine indirmek yerine onun bilinçliliğine ve potansiyel gücüne vurgu yaparak paradoksal ve geçici bir durumu gözler önüne sermek ister. Ve daha sonra insanı makinenin bir parçası haline getiren, zaman baskısı dayatan ve onu insanlıktan çıkaran zorunluluk alanı olan fabrika ortamına girilir.
1936 yılında ABD’nin Detroit eyaletinde çekilen film 1929 yılında Newyork borsasının çökmesiyle başlayan ekonomik krizin etkilerinin devam ettiği döneme odaklanır. Açlık, yoksulluk ve işsizliğin hüküm sürdüğü, bu dönemde ilk kez Henry Ford’un otomobil fabrikasında kullanılan ve Fordist üretim modeli olarak adlandırılan sistem hakimdir. Kuramsal temelini Frederick Winslow Taylor’un geliştirdiği bu model büyük çaplı ve tek tip üretim yapan fabrikalarda yürüyen bant sistemine dayanır. Bu üretim hattı rutinleşme, zaman baskısı ve emeğin yabancılaşmasını daha da keskinleştirir. Kitle üretimi ile tüketimi arasında bağ kuran bu model emek gücünü yeniden inşa etme çabasına girmiş, vasıfsız emeğe imkan tanımış, emeğin kontrolü ve yönetimi için yeni bir sistem geliştirmiştir.
Bu model sadece üretimi değil, işçiyi de planlayan ve hayatının en mahrem alanlarını işgal eden bir işleyiştir. Bu sistemde makinenin gücü esastır. Bireyin üretim sistemine katılması beden gücü bağlamındadır. Sistem tanımlanmış görevlere ve iş bölümlerine ayrılmıştır. İşçinin görev tanımı ve sorumluluğu son derece sınırlanmış olup bütün hakkında bilgi sahibi olması mümkün değildir. Önemli olan makinedir ve işçi makinenin parçasıdır sadece. İşçinin emeği hiçe sayılır ve değersizleştirilir. Patron monitörden işçilere “man” şeklinde seslenir. İşçiler isimsiz birer adam olarak üretim bandının vida sıkan parçasıdır sadece. Şarlo ve diğer kol emekçileri bu çelik fabrikasında ne üretildiğinin, üretimden ne sonuç çıkacağının bilincinde olmaksızın sadece vida sıkan, çekiç vuran işçi topluluğunun küçük bir parçasıdır. Sessiz bir film olan Modern Zamanlar’da sadece patron ve yöneticilerden oluşan otoritenin sesi ile makinelerin gürültüsü duyulur. Ancak ezilenlerin sessiz çığlığı bu yapay sesleri bastırmaktadır.
Pek çok sinema eleştirmenine göre, Modern Zamanlar Chaplin’in diğer filmleriyle birlikte (Şehir Işıkları, Altına Hücum, Büyük Diktatör) o dönemin sosyal gerçekliğini, insandaki değişimi ve modern insan kavramının ortaya çıkmasını anlamamızı sağlayan önemli bir eserdir. Film fabrika yaşamını anlatmaya değil, Şarlo’nun modernizmin imgesi olan fabrika düzenini nasıl bir atılımla yapı söküme uğrattığı üzerine odaklanır. Şarlo bunu yaparken kendi kendisini döndüren “kendiliğinden bir hareket” ya da sessiz bir tanrı gibidir. Zira Şarlo adeta Dionysosvari bir cesaretle binlerce yıl hiç sönmeyen ateşin taşıyıcısı olarak sahneye çıkar. Uyumsuzluk onu rahat bırakmaz ve düzenin deliliğine karşı onu kısa devreye uğratarak kendi ritmini ve tinini sahneye çağırır. Varoluş, onun dansı ile başlar. Hint tanrılarının dansını andırır bir şekilde bütün şenlikler sahneye çağrılmıştır. Dans tanrısal bir ritüel gibi çemberin her şeyi içine aldığı bir çevrimle sürer. Sanatçı burada kendini unutan dünyayı sevince boğan bir görüntüdür. Şarlo’nun dansı bir bakıma deliliğe kaçıştır. Aynı zamanda bu saçma sapan sistemde gedikler açtığı için yıkıcıdır ve yeniyi muştular.
Modern Zamanlar filmi bir ilerleme sembolü olan makinenin insanı nasıl dönüştürdüğünü çarpıcı bir biçimde izah eder. Aynı zamanda, yukarıda bahsedilen varoluşsal durumu betimlemeye çalışan bir film olarak görülebilir. Filmin çekildiği dönem, birçok gelişimin ortaya çıktığı zaman aralığıdır. Bu yıllarda yalnızca teknolojik ilerlemeler baş göstermez, bununla beraber pek çok ekonomik kriz de kendini gösterir. Film teknolojik gelişmenin yarattığı insani olmayan durumları eleştirir. Fordist anlayışın ön plana çıktığı bu aşamalarda hızlılık ön plana geçer. Rakiplerin önüne geçmek için işçilerin çalışırken zaman kayıplarını engellemek için beslenme makinesi getirilir fabrikaya. Böylece üretim süreci aksamadan işçiler yemek yiyebileceklerdir. İşçilerin yemek molasına ve dinlenme zamanlarına da el koyan bu sistemsel buluş Şarlo üzerinde denenir; fakat alet bozulur ve pratik olmadığı için kabul edilmez. Makineler işçiler için boş zaman yaratma veya işlerini kolaylaştırma amaçlı kullanılmaz; sadece ve sadece sermayedar lehine üretimi ve artı zamanı artırmak için kullanılır.
Şarlo modern anlatıların yarattığı aşınmayı ve umutsuzluğu betimlemiştir. Betimlemede insanlık hallerinin nasıl uçurumun dibine atılarak unutulduğunu gözler önüne serer. Bu yönüyle geç moderne kapı aralamıştır. Ortama uyum sağlayan, gereğini yapan bir karakteri canlandırır. İnsandaki kopuşun, umutsuzluğun izlerini sürerek bunları filmde trajikomik bir şekilde serimler. Şarlo, izleyicisine ilk başta basit bir anlatı sunarken, filmin izleklerinin derinlerine inildikçe insanın birçok varoluşsal sorununa değindiği anlaşılacaktır. Şarlo’nunki felsefi bir uğraktır. Bu uğrak, film derinlemesine ele alındığında, yazgının ve yozlaşmanın karşısındaki insan iradesinin dışa vurumudur.
Marksist kuramdaki yabancılaşma öğelerinin tamamı yansıtılır filmde. Şarlo’nun makinenin tahakkümünde ve ritmine uygun şekilde, onun bir parçası olarak yaptığı iş ürüne, üretim sürecine, diğer insanlara ve kendine yabancılaşmasına yol açar. Bunun örnekleri fabrika sahnelerinde açıkça görülür. Şarlo hangi ürünün üretildiğini, yani bütünü bilmez; o ürünün nasıl üretileceği konusunda söz sahibi değildir. Sadece önünden hızla geçen ve giderek de hızlandırılan bant sisteminde önündeki vidaları şuursuzca sıkar ve her gördüğü vidayı çağrıştıran (bir kadının elbise düğmeleri gibi) simgeyi sıkmaya çalışır. Evet, neticede bu yabancılaştırıcı süreç Şarlo’nun vidalarının gevşemesine yol açar ve akıl hastanesine yollanır. Çıkışta onu işsizlik beklemektedir.

Filmde vurgulanan bir diğer husus, fabrika sisteminin gözetim ve denetleme sistemi olduğudur. Fordist sistemdeki kol emeği ile kafa emeği arasındaki keskin ayrım burada kendini gösterir. Fabrikayı bir monitörden izleyen patron sıkça direktif vermekte, kafa işçileri vasıtasıyla üretim ritmini çoğaltmaktadır. Aynı zamanda işçileri tuvalette bile gözlemekte, işlerinin başına dönmeleri için uyarmaktadır. Sermayedar, kendi emeğine muhtaç olduğu işçi sınıfına yönelik, düşük maliyetle en yüksek üretimi sağlayabilmek için disiplin ve gözetleme mekanizmalarını kullanmıştır. Gözetim konusunu ilk kez sosyal bir teori olarak ortaya atan kişi Michel Foucault olmuştur. Modern dünyanın gözetim modelini tarif etmek için Bentham’ın 1785’te bir hapishane modeli olarak tasarladığı Panoptikon metaforunu kullanmıştır. Panoptikon, merkezde bir kule ve onu çevreleyen hücrelerin olduğu halka şeklindeki mimari yapıdır. Bu yapıda mahkum her an gözetlendiğini düşünerek davranışlarını ona göre dizayn etmektedir. Foucault bu hapishane modelini, okul, aile ve diğer kurumlara uyarlamış ve yaygınlaştırmıştır.
Foucault’un amacı, iktidar tarafından bireye dayatılan yaptırımlar zincirinin, birey tarafından fark edilmesini ve sorgulanmasını sağlamaktır. Bu da ancak bireyin itaati reddetmesi ve ona baş kaldırması ile gerçekleşecektir. Şarlo bu başkaldırıyı gerçekleştirir. Şarlo’nun başkaldırısı kişiseldir ama etkilidir. Pek çok yerden kovulur ama varoluş ve tutunma mücadelesini bırakmaz. Bunu yaparken hem düzeni deşifre eder hem de düzenle dalgasını geçer. Fabrikadan kovulduktan sonra gemi işçiliği, gece bekçiliği, lokantada garsonluk ve şarkıcılık gibi işlerde çalışmış ama hepsinde de bir takım nedenlerle dışarıda kalmıştır.

İşsiz kalmalar sonucu sokaklardadır Şarlo. Ve bu esnada yine bir sokak çocuğu olan kadın karakterle (Paulette Goddard) yolları kesişir. Ve bütün olumsuz koşullara karşın sevgi ve dayanışma hikayesiyle devam eder film. Şarlo gibi yoksul ve kimsesiz olan, çaldığı ekmek nedeniyle polisin peşine düştüğü kadınla birlikte modern zamanların bu zorlu dünyasında yaşamaya çalışacaklardır. İşsizliğe, yoksulluğa ve düzenin koruyucularına karşı birlikte direneceklerdir. Aynı zamanda ütopyalarını da birlikte yaşayacaklar ve geleceğe umut dolu, gülümseyen bakışlarla yürüyeceklerdir.
1930’lu yıllarda sermaye birikim rejiminin devamını sağlamak için başvurulan yöntem olan Fordist-Taylorist üretim modelini bütün açıklığı ile gösteren ve onunla alay eden Charlie Chaplin’in Modern Zamanlar

filmindeki hikaye günümüzde de sürüyor. Sermaye birikim rejimi kendi ihtiyaçlarına göre şekil değiştirmiş olsa da işçinin yabancılaşması, makinenin bir uzantısı olması, işyerindeki ağır koşullar, gözetim ve denetlemenin sadece fabrikada değil hayatın tüm alanlarına yayılması hayatımızı olumsuz biçimde etkilemeye devam ediyor. Aynı zamanda insanlığın geleceğe umut ve inançla bakan yürüyüşü de sürüyor.
Kaynakça
Genç, Seray, ModernZamanlar, İsyan ve Devrim Filmkleri, Yordam Kitap, 2013, 368 sayfa.
Dr. Karabulut, Aydın, Yaşam, Şarlo ve Uçurum İnsanları Üzerine Bir İnceleme, Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 10, Sayı: 131, Ağustos 2022, s. 50-68
Kaynardağ, Arslan, 2-15 Ekim 1946, Yığın, sayı.2
Orhan, Kamil, Modern Zamanlar Filmi ve Dönemsel bir Çalışma İlişkileri Yorumlaması, Çalışma ve Toplum, 2010,1).
Dr. Uncu, Gonca, Modern Dünyanın Panoptikonları: Fordist Üretim ve Bio-İktidar Bağlamında Charlie Chaplin’in ‘Modern Zamanlar’ Film İncelemesi, Kastamonu İletişim Araştırmaları Dergisi – Sayı 4 / Bahar 2020 Kastamonu Üniversitesi İletişim Fakültesi Süreli Elektronik Dergi