Annem kızıl saçlı bir kadınla kaçtı.
O kaçarken ben tek katlı, derme çatma evimizin önündeki kum yığınında oynuyordum. Bildim bileli oradaydı o kum yığını. Kuma işiyordum. Çişimle kumda delik açmayı seviyordum. Yaz sonuydu. Çok sıcaktı. Yoğurtçu geçiyordu sokaktan, omzunda uzun bir sırıkla. Yoğurt tavaları vardı sırığın iki ucundan sarkan terazi kefelerinde. Annem kucağında Leyla ile geldi kum yığınına. Güzel kadındı allah için. Ağlamıştı. Boş boş baktı yüzüme. O boşluğun içinde gördükleriyle değişiyordu yüzü. Bir an sonrasını görüyordu o boşlukta, bir gün sonrasını, bir yıl sonrasını görüyordu. Ölümü görüyordu. Sokağın köşesinde onu bekleyen kızıl saçlı kadını görüyordu. Leyla ağzındaki emzikle zırlıyordu. Elimden tutup bitişik komşuya götürdü beni. Sırtımdan ileri doğru itip şuna bir iki saat bakıver allah rızası için dedi. Kum yığınına dönmek istiyordum. Kucağında Leyla ile gitti, tren istasyonuna doğru. Sokağın köşesindeki kızıl saçlı kadının bize baktığını gördüm. Salçalı ekmek yedim komşuda. 15:30 treninin düdüğünü duydum. Gitmişti.
Dönmedi.
Çok sonra anlattı bana.
Yine ağlıyordu.
Beş yıl katlanabilmiş babama.
Olmayınca olmuyormuş, dayanamamış, dokunamamış, o işten sonra hep kusmuş, ölsem de kurtulsam, yeter ki bana dokunmasa demiş.
Mesele babam değildi aslında, erkeklerdi. Haklıydı.
Kumun tepesinde geçiyordu günüm. Islak kumdan kaleler yapıyordum. Sıcakta hemen kuruyup dağılan kaleler. Kum yığınının hakkını vermeliydim. Ama ne kadar sıkı yaparsam yapayım kuruyup dağılıyordu kalelerim. Sokaktan geçen kadınlar bazen anneme benziyordu.
Kumda oynamayı bıraktım. Top oynamaya başladım mahallenin çocuklarıyla.
Bir gün babam eve bir kadınla geldi. Naciye. Annenin elini öp dedi babam. Kum yığınına kaçtım. Alışır, üstüne gitme dedi kadın. Babamın yanında yatıyordu geceleyin. Alıştım. Yemekleri güzeldi. İşe yarar bir şeyler yemeğe başladık. Üstümüz başımız tertemizdi. Evi derledi topladı. Temizlik hastasıydı. İlk zamanlar iyiydi. Günden güne abarttı bu temizlik işini. Bana da babama da çok söylenmeye başladı. Onun yanında kendimi pislik gibi hissediyordum artık. Uzun sürmedi keyfimiz yani. Sofrada sümüğümü elimin tersiyle sildim diye kafama bir tokat attı. Bıraktı gitti bizi ertesi gün. İki oldu.
Sonraki neşeli bir kadındı. Gülşen. Komşu kadınlar bayılıyorlardı Gülşen’e. Sigara içiyor diye biraz yadırgamışlardı galiba ama o kendini sevdirdi onlara. Kadınları eve topluyor, büyükçe bir tepsiyi tef gibi kullanıp herkesi oynatıyordu. Kadınlar eteklerini kalçalarına kadar sıyırıyorlardı oynarken, severdim bunu. Beyaz bacaklar, oynak kalçalar, bıngıl bıngıl memeler… Biz küçük çocuklardık, anlamazdık, ‘mesele’ değildi onlar için. Öyle sanıyorlardı.
Öyle sanmayacakları zamanlar hiç gelmeyecek sanıyordum. Değilmiş. Kenardan onları izlerken pipimle oynadığımı fark ettiler. Tef ortaya çıkınca benim gibi küçük çocukları kum yığınına kışkışlıyorlardı artık. ‘Mesele’ olmuştuk.
Kapının önünde, içerden gelen tef sesleri ve şuh kahkahalar eşliğinde kumda oynamaktan sıkıldık bir iki hafta sonra. Ya top oynayacaktık ya da mahalle kavgasına gidecektik. Top oynadık, mahalle kavgasına gittik, bahçelerden erik çaldık, sapanla kuş vurduk, kapıları çalıp kaçtık, birkaç okul camı kırdık. Hiçbiri tefli cümbüşü izlemek kadar zevkli değildi.
Babam işsiz kalınca tefli cümbüşler sona erdi. Herif bütün gün evde oturuyordu. Ne kadınlar bize gelebiliyor, ne de Gülşen onlara gidebiliyordu. Babam istemiyordu gitmesini. Otur dizimin dibinde diyordu. Gülşen oturdu, oturdu. Sonra gitti. Dönmedi. Üç oldu. Babamı hiç affetmedim.
Bir, iki, üç olsun, çıkartması güç olsun dedim içimden.
Babam hala işsizdi. Bazen bir-iki günlük işler buluyordu. Ölmeyecek kadar karnımız doyuyordu.
Babamın ölümü testosteron türbülansıma denk geldi. Tefli cümbüşlü günlerin hayaliyle yaşıyordum. Durup dururken adam astı kendini. Not bırakmış. Benden bu kadar demiş. Biraz para çıktı cebinden. Bir de annemin adresi.
Annem bizi terk edince babam peşine düşmüş, aylarca iz sürmüş, bulmuş annemi. Annemi de kaçtığı kişiyi de öldürmeye niyetliymiş. Annemin bir kadınla kaçtığını öğrenince öfkesi sönmüş, çok da dert etmemiş.
Babamın gitmesi iyi oldu. Hak etmişti. Tefli cümbüşe engel olanların bu dünyada işi yoktu.
Babamı gömdük. Birkaç gün sonra testosteron türbülansım kaldığı yerden işe koyuldu. Kendine iki kadın seçmişti. Gazetelerden birinin arka sayfasında görmüştüm. Biricik Bardo ve Ursula. Türbülansımın kanatları.
Param bitince annemi buldum. Babamın öldüğünü duyunca içindeki bir defteri kapattığını gördüm yüzünde. Kızıl saçlı sevgilisi Ursula’ya benziyordu. Affettim annemi.
Yorum Gönder